2. Bölüm' Gölge

24 5 6
                                    

Yurt odamdaki tüm eşyalarımı zaten daha önce toplamıştım. Şimdi hepsi yatağımın ayak ucunda taşınmaya hazır bekliyordu. Oda arkadaşlarım sağ olsun hepsini aşağıya indirmiştik ve taksinin gelmesini bekliyorduk. Yurdun kapısından çıkıp bana doğru sürünen yılanı görünce yüzüm buruştu. Çatallı dilini çıkartıp tehditkarca tısladı birkaç kere.

"Bak bak, kuyruğu sıkıştırıp gidiyorsun demek ki." dedi büyük bir kibirle ve memnun bir ifadeyle.

Küçümser bir ifadeyle ona baktım. "Git ötede tısla, pis yılan."

Neşeli bir kahkaha atıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Yalan mı? Ben buradayım ama sen gidiyorsun, yani ben kazandım."

Çınlayan bir kahkaha attım. "Aptal mısın kızım sen?" dedim alayla. "Ne bok olduğunu bilmeyen yok, hala kazandım diye zırvalıyorsun. Sevgilimi ayartıp elimden aldın, sonra o da seni aldatınca bana sardın. Sonra kimle konuştuysan bir haftada ya tekme yedin ya aldatıldın. Aradan onca yıl geçti hala akıllanmadın. Bense kendime ve okula odaklandım ve şimdi başarılı bir öğrenciyim. Sense zar zor dersleri geçiyorsun. Sence kim kazandı? Kim daha iyi görünüyor? O yüzden saçmalamayı kes ve uzaklaş benden. Seninle muhatap olmak istemiyorum."

Kızaran yüzüyle öfkeyle bana baktı. "Hiç maval okuma. Atıldıktan sonra kim bilir nerede kalacaksın. Bir yer bulamadın. Yazık sana, acıyorum." dedi hırsla.

Bir kahkaha daha attım. "Demek beni takip ediyorsun." dedim neşeyle. "Merak etme, harika bir yer buldum. Aslında sana teşekkür etmeliyim. Sen olmasan o kadar iyi bir yer bulamazdım. Şimdi, beni yanlız bırak. Biraz aklın varsa boş işleri bırakıp kendine odaklan."

Moraran yüzüyle daha fazla konuşmadan ayağını yere vurarak gitti. Arkasından arkadaşlarımla kahkaha attık. Taksi gelince eşyalarımı yerleştirip kızlarla vedalaştık. Yarım saat kadar sonra tanıdık binanın önüne geldim.

Taksici ricamı kırmayıp eşyalarımı üçüncü kata taşımama yardım etmişti. Birinci kata inip heyecanla zili çaldım. Hanife teyze zile ikinci kez basarsam laf ederdi. Birkaç dakika bekleyişten sonra kapı açıldı. Son derece huysuz görünerek beliren kadına kocaman sırıttım. Başına sardığı yünlü eşarbı ve sırtındaki pofuduk yeleğine ilgiyle baktım.

"Merhaba." dedim neşeyle. "Ben geldim."

Yüzü buruştu. "Başım ağrıyor zaten, sessiz ol. Görüyorum geldiğini." dedi huysuzca ve burnunu çekti. Sanırım hasta oluyordu.

Çantamı açıp cüzdanımdan anlaştığımız parayı titreyen ellerimle çıkarttım. "Buyrun, Hanife teyze."

Parayı hışımla elimden aldı. "Nerden teyzen oluyorum senin. Bir daha duymayayım."

Ellerimi belime yasladım ve dik dik kadına baktım. "Ne diyeyim, Hanife mi?"

"Taş çatlasa benden beş yaş küçüksün zaten. Abla desen yeter." dedi düz bir sesle.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı salladım. Hiçbir şey söylemeden içeriye girdi. Bir dakika sonra gelip elime önce anahtarı, sonra içinde sıcak yemek olan saklama kaplarını tutuşturdu.

"Kapları geri getir yarın. Ama zilimi çalma, kapıya as bir poşetle. Rahatsız edilmekten hoşlanmam. Mümkünse sadece kira günleri zili çal. Hadi, kaybol şimdi." dedi ters bir sesle ve kapıyı çat diye kapattı.

Binanın içinde yankılanan sesle irkildim. Kaşlarım çatıldı. "Cadı seni." diye tısladım. "Yemek için teşekkür ederim." diye ekledim daha sakin bir sesle.

Evin kapısını yine sırtımda bir ürpertiyle açtım. Her taraf karanlıktı. Koridorun sonunda bir gölge görür gibi oldum. Kalbim ağzıma fırlarken korkuyla yutkundum. Hızlıca telefonumu cebimden çıkartıp flaşı yaktım ve koridora tuttum. Hiçbir şey yoktu. Rahat bir nefes aldım.

Ev Değil TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin