ondokuz - ev ♡

3.9K 400 88
                                    

Upuzun geçen bir günden sonra sonunda okuldan çıkabilmiştik. Ama şimdi de Eun'un bana ısrarla vermeyi teklif ettiği tarih dersine gidiyordum. Cidden dinlenmek bana yasaktı artık. Bu sene sonunda cesedim çıkmazsa bundan sonra bir şey olmazdı bana.

"Jeongin noldu, neden bu kadar suratsızsın?"

"Tarih dersine gidiyorum"

"Ne tarihi? Ay yoksa-"

Sorgular bir ifade ile bana bakmaya başlamıştı. Birkaç saniye kadar öylece baktıktan sonra anlamış gibi kaşlarını kaldırıp gözlerini büyüttü.

"Lan niye kabul ettin kafayı mı yedin sen?"

"Of ben etmedim ki, Hyunjin etti"

"O ne alaka?"

"Onunla kütüphanedeyken habire mesaj geliyordu. O da sonunda alıp kendi yazdı..."

"Ne olduğunu anlatmadın mı?"

"Anlattım, anlattım da pek anlamışa benzemiyor ki böyle bir şey yaptı"

"Bu çocuk harbi mal"

"Zaten birkaç kere gider sonra bi bahane uydururum-"

"Bahanelerin işe yarasaydı, şuan bu derse gidiyor olmazdın"

"Biliyorum, moralimi bozup durma"

Hala yürürken sırtıma elini koyup birkaç kere vurdu ardından da sıvazladı. "Neyse, sen dersten verim almaya bak şimdilik. Yoksa tarihçi seni çok pis yapacak"

Dediği şeye gülüp adımlarımı yavaşlatırken ona döndüm. Yüzümdeki o ruhsuz ifadeden bu durumdan hala mutsuz olduğumu elbette ki anladığı için yürümeyi bırakıp ben karşısında dikilirken elini omzuma koyup yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi.

"Takma kafana, bir yolunu bulur hallederiz"

Dedikleri ve gülümsemesi bir anlığına güven vermişti, kendimi rahatlamış hissetmiştim. Ben de aynı şekilde gülümseyip kafamı belli belirsiz salladım. Ardından Felix'in de elini çekmesiyle yoluma devam ettim.

Kendimi her ne kadar şuan rahat bir duruma sokabilmiş olsam da bu asla aynı şekilde devam etmeyecekti, net bir şekilde ders esnasında Eun'un yaptığı rahatsız edici şeyler veya söyledikleri beni tekrar huzursuz hissetirecekti.

Son olarak Hyunjin'e de derste olacağıma dair mesaj atıp telefonumu kapattım.

-

19.37

Eun şu saate kadar neredeyse ilk konumuzla ilgili her şeyi anlatmıştı ve herhangi garip bir şey de olmamıştı benim düşündüğüm aksine.

Her ne kadar iki saattir bir şeyler anlatıyor olsa da benim anladığım daha doğrusu anlamak için odaklandığım kısımları sorsanız cevap veremezdim. Okuldaki yorgunluğum üzerine bir de bunu dinliyor rolü yapıyor olmam bile bir takdiri hak ediyordu bence.

"Aklına takılan bir yer var mı?"

Kitaptan anlattığı ardından da kendinin kendi anladığı şekilde anlattığı konu sonunda sormuştu bu soruyu. Benim ise verebilecek bir cevabım yoktu. Bu yüzden de cevap vermek yerine elimi enseme atıp biraz gerindim ve yüzümü şekilden şekile soktum.

Eun da benim hareketlerim karşısında derin bir nefes verip elini alnına koydu. "Neden her seferinde tarihten düşük aldığını anlamam için bir ders bile yeterliymiş." Söylediği şeye karşılık ikimiz de gülümsedik.

"Pek ilgim olmadığı için dinleme isteği de olmuyor içimde. Anlarsın, senin de vardır böyle hissettiğin bir ders."

Dediğim şey ile sessiz kaldı bir süre. Neden sessiz kaldığını düşünürken söylediğim şeyi okulun bir numaralı öğrencisine söylediğim aklıma geldi.

Çok geç farkına vardığım şey yüzünden bütün vücuduma sıçramış olan rezillik duygusuyla derin bir nefes alıp kendime geldim.

"Peki madem bugünlük bu kadar olsun. Kafanı daha da karıştırmayayım"

Sonunda, beklediğim cümle karşımdakinin ağzından çıktığında sanki bir haftadır eziyet görüyormuş da sonunda kurtulabilmiş gibi rahatladım.

Her ne kadar ders almaktan memnun kalmamış olsam da bunca saat benim gibi salak birisine bir şeyler anlatmaya uğraştığı en azından bir teşekkür etmem gerektiğini hissetmiştim. Eşyalarımı toplarken biraz daha düşündüğüm şey ile sonunda gitmeden önce ağzımdan çıkan kısık bir 'teşekkürler' kelimesini duyduğunu ummakla yetindim.

Sonunda çantamı da sırtıma takıp gitmeye başladığımda düşündüğüm tek şey bir an önce odaya gidip de diğer günün sabahına kadar uyumaktı.

-

Odaya geldiğim gibi aklımda olan şeyi yapıp direkt olarak kendimi yatağa atmıştım. Üstümü değiştirmemiş olmam biraz huzursuz etse de beni, bunu yapmaya bile halim olmadığı için yerimden bir milim bile hareket edemiyordum.

Yatağa yattığımdan beri beni izleyen Hyunjin sonunda ayağa kalkıp yatağımın yanına geldi ve dizleri üzerine çöktü. Çenesini yatağıma yerleştirip bana bakmaya başladı. Şuan aynı bir yavru kedi gibi gözüküyordu.

Eliyle saçımı usulca okşarken "Nasıl bu kadar yoruldun?" dedi. Sesi öyle naif çıkmıştı ki aynı anda saçımda dolaşan ellerinin de etkisi ile bütün vücudumu baştan aşağı bir huzur kaplamıştı.

"Sürekli dersten derse, habire sınav"

Çenesi hala yatağımda dik bir şekilde yerleşik dururken kafasını yan yatırıp gözlerimin içine bakmaya başladı. "Kıyamam. Çok yorgunsun kaç haftadır"

Eli hala yüzümde gezelerken kapanıp duran gözlerimi açık tutmaya zorluyordum kendimi. Hepsi karşımda bana parlayan gözleriyle bakan Hyunjin'i görebilmem içindi.

"Benimle uyur musun?"

Dediğim şey ile dudağı hafif kenara kıvrıldı ve ayağa kalktı. Onun ayağa kalkmasıyla ben de yana kayıp yanımda ona yer açtım. Hyunjin onun için açtığım yere yüzüstü yatıp kollarını açıp beni aralarına aldı. Malum benden oldukça uzun ve yapılı olduğu için kolları arasında biraz ufak kalmıştım. Ama bu kendimi daha da huzurlu hissetmemi sağlıyordu.

Yüzüm ona dönükken kafasını birazcık ileriye alıp kendi yüzümün dibine soktu. Ardından da dudağını öne doğru kıvırıp ufak bir öpücük kondurdu. Artık uyumak için tamamiyle hazırdım.

Elleri hala vücuduma sarılıyken sırtımı sıvazlamaya başladı. Şuan yaptığı her şey, ağzından çıkan her kelime benim daha da rahat hissetmemi sağlıyordu. Olması gereken de buydu. Kendimi yanında bu kadar rahat hissedebileceğim birisinden başka ne isteyebilirdim ki?

-

of yrter cok tatli bunlar kiskaniyorum😕

roomates ,, hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin