𝘤𝘳𝘶𝘦𝘭 𝘸𝘰𝘳𝘭𝘥 - 𝘴𝘢𝘮 & 𝘵𝘰𝘮𝘮𝘦𝘦

69 14 34
                                    

(tae's pov)

Jimin ile arkadaş olmamızın üzerinden 4 ay geçmişti. Sıcak yaz günleri geride kalmış, yapraklar özgürlüklerine kavuşmuş ve renk renk yerleri süslüyorlardı. Okul başlamıştı yine. Önceden hiç sevmezdim okula gitmeyi çünkü çocuklar benimle konuşmaz, oynamaz ve yemek yemezlerdi. Birkaç kere arkadaş edinmeyi denemiştim ama her denemem daha da yalnızlaşmamla sonuçlanmıştı. Bir süre sonra pes ettim ve bu gerçeği kabullendim. Belki de babamdan korkuyorlardır, aileleri bir şey demiştir diye düşünmeye çalışıyor fakat her seferinde sorunun bende olduğu kararına varıyordum. Bana düşündüklerimin yanlış olduğunu kanıtlayacak ya da beni ikna etmeye çalışacak biri olmayınca da aksini düşünmek ya da kendimi teselli etmek kolay olmuyordu.

Bütün bunlar Jimin'in sınıfını değiştirip benimkine gelmesiyle değişmişti. Artık benim de birlikte oturabileceğim, derslerden yakınabileceğim, yemeğimi paylaşabileceğim ve oyun oynayabileceğim biri vardı. Çoğu zaman evden uzakta, mutlu olabildiğim bir yer haline gelmişti okul.

Başarılı bir okul dönemini geride bırakmış ve ara tatile girmiştik artık. Sadece okulun teneffüslerinde değil, tüm gün oyun oynayabileceğimiz anlamına geliyordu bu. Çok heyecanlı olduğum için tatilin ilk günü erken kalkıp hazırlandım sessizce. Sonra kahvaltı bile yapmadan evden çıktım ve Jimin'lerin evine doğru koştum.

Kendi ailem evde olup olmadığımı anlamazdı çoğu zaman. Onun için erken çıkmışım ya da geç gelmişim fark etmiyordu. Babamın canı sıkıldığı zamanlar haricinde sorun olmuyordu tabii. Hatta bazen hiç eve gitmesem, yanlarında olmasam daha iyi olurmuş gibi hissettiğim için dondurmacı taşındıktan sonra ara sıra inimde kalmaya başlamıştım.

Jimin'in ailesi benimkinden oldukça farklıydı. Sıcacık bir evleri vardı. Kalpleri sıcacık ve sevgi doluydu. Her yer neşeyle kaplıydı. Jimin'i çok sevdiklerini, ona baktıklarında gözlerinde oluşan yansımasından anlayabiliyordunuz. Birçok kez benim neden böyle bir sevgiden mahrum bırakıldığımı sorgulamıştım. Kısacası çok imrenmiştim Jimin'e ama bu aramızda bir sorun oluşturmadı çünkü onun adına çok mutluydum. Hem ailesi de çabucak kucak açmıştı bana. Ne zaman evlerine gelsem kocaman bir gülümsemeyle karşılarlardı beni.

Bu sefer de öyle olacağını düşünerek tıklamıştım kapılarını. Kapı kulpunun sesini duyar duymaz parmak uçlarımda zıplayarak gülümsedim. Tam merhabalaar diye bağıracaktım ki, Jimin'in annesi gözyaşlarıyla açtı kapıyı. Beni beklemediği de her halinden belliydi. Gözlerindeki hüznü görür görmez topuklarım yere sabitlenmiş kollarım iki yanıma düşmüştü. Jimin'in annesi Eun teyze burnunu çekip kapıyı ardına kadar açmış ve geri çekilip bana yer vermişti.

''Hoş geldin minik, yukarı çıkabilirsin. Jimin kuzeniyle birlikte odasında.''

İçeri girdim ve hemen kapının önünde olan merdivenlerin başına geçtim.

''Eun teyze, iyi misin? Seni nasıl yeniden gülümsetebilirim?''

Sözlerimle birlikte yüzünde oluşan küçük tebessümle bana doğru bir adım attı. Elini saçlarıma götürdü ve nazikçe karıştırdı.

''İyiyim miniğim, sen merak etme. Koş hadi yukarı.''

Elini saçımdan çekince son bir kez gülümseyip yukarı çıktım koşar adımlarla. Her zaman yaptığım gibi kapıyı çalmadan daldım içeri. Kocaman gülümseyerek seslendim.

''JİMİİİİİN. Ben geldiim.''

Bana dönük yatağında oturan Jimin'in önünde sırtı bana dönük başka bir çocuk vardı. Odaya ilk girdiğimde yüzünü görememiştim fakat sanırım yüksek sesimle onun da dikkatini dağıtmıştım. O da beni duyar duymaz arkasına dönüp yüzüme bakmıştı.

sweater weather ≮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin