𝘯𝘦𝘷𝘦𝘳 𝘣𝘦 𝘢𝘭𝘰𝘯𝘦 - 𝘴𝘩𝘢𝘸𝘯 𝘮𝘦𝘯𝘥𝘦𝘴

47 8 68
                                    

(tae's pov)

Sanırım babam beni son sevdiğinde 6 yaşındaydım. O zamana kadar doğru yapıp sonra berbat ettiğim şey neydi hep merak etmişimdir. Benimle oyunlar oynayan, gezmeye doyamayan adama ne olmuştu? Bazı geceler oğluma doyamadım diyerek gelir benimle uyur, uyumadan önce de mutlaka bir hikaye okurdu. O rüya gibi günlere dair hatırladıklarım, babamın sevgisinin nefrete dönüşmesinden sonra hatırladıklarımdan daha kısıtlıydı.

Hemen şiddet başlamamıştı nefretle birlikte. Önce bir mesafe koydu aramıza. Eskiden, bir babanın sahip olabileceği en yumuşak bakışlara sahipti bana bakarken. Bir günde kaybetmiştim bu ayrıcalığı da. Bakışları, kalbindeki nefreti yansıtırcasına keskin ve soğuk bir hâl almıştı.

Karlı bir kış gecesi, babamdan ilk dayak yediğim gün yalın ayak evden kaçtığımda bile onun gözlerine baktığım zamanlar kadar üşümemiştim.

Bana küçük şeyler fırlatmasıyla başlamıştı şiddet serüveni. Daha sonra bu şekilde içindeki ateşi dindiremediğinde ellerini kirletmişti. Tokatlar, yumruklar ve tekmeler.. Bazen kemer kullanırdı. Kemer kullandığı zamanlar en nefret ettiğim zamanlardı çünkü küçükken, ellerini kullanarak beni dövdüğünde en azından bana dokunuyor diye avuturdum bazen kendimi.

Bu değişimle birlikte içmeye de başlamıştı. Annemden ve benden çektiği kollarını alkole sarmıştı. Alkol hiç de yardımcı olmuyordu bu duruma. Daha beter oluyordu babam içtikçe. İyice kendinden geçiyor, gözleri dönüyor ve nefreti kabarıyordu.

Annemi çok severdim, hatta tapardım ama babam bambaşka biri olmadan önce onun ilk aşkım olduğunu düşünürdüm. Tabii sonrasında sevgi ve aşk kavramları neredeyse tamamen değişti benim için. Belki hiç sevmeseydi, sıcaklığını hiç hissetmeseydim, şefkatiyle hiç tanışmasaydım böyle paramparça olmazdı ruhum. Alıştığınız, benimsediğiniz bir şey elinizden alındığında ve yerine binbir kat beter bir şey geldiğinde dünyanız alt-üst oluyordu ister istemez.

Yıllarca çabaladım tekrar gözüne girebilmek için. Diğer çocuklara baktım, onlar babalarını mutlu etmek için ne yapıyorlarsa ben de yapmaya çalıştım. Bir süre sonra fark ettim ki, onların babaları çocukları ne yaparsa yapsın mutlu oluyor, gurur duyuyorlardı.

En son, yaşım gelir gelmez askere gitmiş ve son bir kez çırpınmıştım kendimi soktuğum bu bataklıkta. Döndüğümde neredeyse hiçbir şey değişmemişti. Babam dediğim adamın saçlarına aklar düşmüş, yüzündeki kırışıklar belirginleşmişti ama nefretinden, sinirinden ya da kininden hiçbir şey kaybetmemişti.

Babamın değişen ruh hâlinin, tavırlarının tek kurbanı ben değildim. Kurunun yanında yaş da yanıyordu. Benim yüzümden annem de yanıyordu. Babam herkesi yakıyordu ama en çok annem ve ben zarar görüyorduk. Bazen annemi de döverdi ama böyle zamanlar nadirdi çünkü babamın anneme olan bakışları, bana olan bakışları kadar değişmemişti. Ona genellikle bağırırdı, kötü sözler söyler ve aşağılardı.

Çiçek gibi bir kadın olan annem, zamanla solmaya başlamıştı. Gücünü ve hayat enerjisini kaybetmişti. O da yıllarca hem ikimiz için hem de ailemizi kurtarmak için elinden ne geliyorsa yapmış ve bu yolda çok yıpranmıştı.

Doktorlar kırık kalp sendromu demişlerdi ilk hastaneye geldiğimizde. Stresten, üzüntüden uzak durması ve kendine iyi bakması şarttı. O zamandan sonra babam biraz yumuşamıştı anneme karşı. Dediğim gibi, bence hâlâ kıyamıyordu babam anneme. Kıysa bile annemin üzüldüğü kadar üzülüyordu kendisi de. Yine de içindeki bir şeylere engel olamıyor, duramıyordu.

Babamı kaybedeli çok olmuştu benim için, annemi de kaybetmeye dayanamazdı yüreğim. Bu benim felaketim, sonum olurdu. Onun için babamdan vazgeçip sadece annem için çabalar hâle gelmiştim. Elimden geldiğince birlikte vakit geçirmeye, yüzünü güldürmeye çalışırdım. İçimde fırtınalar kopsa, canımdan can gitse bile ona belli etmemek için hep içime ağlar, yüzüme bir gülümseme yerleştirirdim.

sweater weather ≮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin