Bir gün uyandığımda yanımda ilk defa hiçbir bağlantımın olmadığı bir adam görmüştüm. Kokusu tuhaftı. Daha önce kokusunu aldığım hiçbir kurda benzemiyordu. Tek yaptığım oradan kaçmak olmuştu. Kaçmıştım, kurtulmuştum. Ya da kurtulduğumu sanmıştım. Hatıralarımı bana geri vermişti. Sadece hatıralarımı değil, yanında bir de bedenime kendisinden bir can vermişti. Bu hayatımı kabusa çevirmişti.
Annemi ve babamı kaybetmiştim, ailemden uzaktaydım. Ve Annenin rahmine sahipti. O rahimde asla olmaması gereken bir şey olmuştu. Bir vampirin spermleri orada döllenmişti. İğrençti, mide bulandırıcıydı ama artık yapabileceğim bir şey yoktu. Kurt-adam olarak bir vampirden hamile kalmıştım. Sıradan bir vampir değildi. Vampirlerin Lordu olan Otis Stew Wright'tı.
Daha kötü ne olabilirdi ki?
"Biliyor musun takım elbise sana yakışıyor," dedi Vampir Lordu. Onu duymazlıktan geldim ve camdan dışarıya bakmaya devam ettim. "Seni ilk defa takım elbise ile görüyorum. İlk olması normal tabi... Ama bir şeyi çok merak ediyorum." Sessizleşti. "Merak ediyor musun?" Nefesini kulağımda hissettiğimde irkildim. Başımı ona çevirdiğimde bana olan yakınlığından rahatsız oldum.
"Merak etmiyorum," dedim sertçe.
"Beyaz," dedi yavaşça. "Beyaz takım elbise üstünde nasıl durur merak ediyorum doğrusu. Gelinlik gibi olur mu?" Dişlerimi birbirine bastırdım.
"Umurumda değil!"
"Neden?"
"Değil işte!"
"Olmalı. Düğünümüze şunun şurasında iki ay var. Önemli bir konu bu," dedi ciddiyetle. "Ne dersin ikimizde beyaz giyinelim mi? Açıkçası daha önce hiç beyaz giyinmedim."
"Ne halin varsa gör!" dedim sertçe.
"İki ay geçmek bilmiyor, biliyor musun?" dedi ve geri çekilip arkasına yaslandı. "Sevgili annemizle aynı evde kalıyorum ama ona dokunamıyorum bile. Çok müşkül bir durumdayım, anlıyor musun?" Gözlerimi kısıp ona baktım.
"O sapkın aklından ne geçiyor senin?" dedim sertçe. Dudaklarını araladığında elimi kaldırdım. "Sus! Duymak istemiyorum. Tanrı'm ben nereye düştüm böyle?"
"Biraz daha sağa düşseydin tam kucağımda olurdun," dedi alayla. "Ama tabi sen direkt altıma düşmüştün değil mi? Unutmuşum."
"Eğer konuşmaya devam edersen boynunda kocaman bir yırtık oluşacak," dedim sertçe. Tatminkar bir şekilde gülümsedi ve önüne döndü. Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyordu pislik herifin!
Cebimden telefonumu çıkardım ve ablamı aradım. Onun sesini duymak istiyordum. Sesini duymaya ihtiyacım vardı. İyi olup olmadıklarını bilmek istiyordum. İkinci çalışta açtı. "Tylor?" dediğinde gülümsedim.
"Abla," dedim.
"Yakışıklım," dedi özlem dolu bir ses ile. "Neredesin? İyi misin? Kahvaltını yaptın mı? Sancın var mı? Aşermeye başladın-"
"Abla," dedim sözünü keserek. "Nefes al istersen." Ablam güldü.
"Tamam, tamam. İyi misin?"
"Evet," dedim ve yanımda oturan Vampir Lorduna yandan bir bakış attım. "İyiyim. Sen nasılsın? Kızlar nasıl?"
"Onlarda iyi. Okula gittiler." Sessizlik oluştu birden. Bana söylemek istediği bir şey varmış gibi hissettim. "Abla, bir sorun mu var?"
"Ah, hayır. Sadece senin için endişelendim o kadar."
"Endişelenmeni gerektirecek bir şey yok abla. Ben iyiyim. Gerçekten. Her şey yolunda," dedim gülümseyerek. Kötü olan bir şey yoktu şu anda. Olsaydı da söyleyebileceğimi sanmıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Nefes Kadar
Teen FictionBana bir nefes kadar yakın olduğunu söylüyordu. Ama ben ona ölüm kadar uzaktım. Bu iyiydi. Bu mesafe böyle kalmalıydı. Uzamalı, büyümeli. Ya da aynı kalmalıydı. Ama karşıma geçip her seferinde "anne" olduğumu hatırlatması ve bunu hatırlatırken hızl...