Yıllar önce vampirin ne demek olduğunu bilmediğim yaşlardayken bir kadınla karşılaşmıştım. Parkta ben banka otururken bir anda yanıma oturmuştu. Kokusu diğer insanlardan ve kurt-adam/kadınlardan farklıydı. Ne olduğunu anlamak için ona baktığımda bembeyaz bir ten olduğunu görmüştüm. Damarları bir tülün altındaki yeşil yollar gibiydi. Kılcal damarlarını bile rahatlıkla görebiliyordum. Ona baktığımı fark edince bana doğru dönmüştü. Gülümsemişti. Ben de gülümsemiştim.
"Adın ne?" diye sormuştu bana.
"Tylor," demiştim tereddütle. Utanmıştım da. Çünkü daha önce hiç o kadar güzel bir kadın görmemiştim.
"Güzel bir ismin var," dedi. "Anlamı ne?" Yanaklarım biraz daha kızarmıştı. Çünkü ismimin anlamını bilmiyordum.
"Bilmiyorum," demiştim.
"Hım, günümüzde hiç kimse onlara verilen isimlerin anlamını bilmiyor Tylor. Üstelik isimlerimiz bizim karakterimizi de etkiler." Kaşlarımı çatmıştım.
"Peki, sizin isminiz ne Hanımefendi?" demiştim. Parlak dişlerini göstererek gülümsemişti. Kırmızı dudakları teninde çok asi duruyordu.
"Biance."
"Ne demek?"
"Beyaz, demek."
"İsminizin anlamını taşıyorsunuz."
"Teşekkür ederim," demişti. Sonra başını omzuna yatırmıştı. "Tylor, sen de insan değilsin, değil mi?" Şaşırmıştım. Tek bir bakışta benim insan olmadığımı anlamıştı. Kurt-kadın değildi ama nasıl anlamıştı? İnsanlar bizi kendilerinden ayıramazlardı.
"E-evet."
"Kurt-adamsın öyle değil mi?"
"Evet."
"Anlıyorum."
"Nasıl anladınız?" demiştim fısıltıyla. Derin bir nefes almıştı. "Demek bilmiyorsun ha?" demişti. Sonra tıpkı bizim dişlerimiz gibi dişleri uzamıştı. Ama onun sadece köpek dişleri uzamıştı. Bir insanın boynuna delik açabilecek kadar sivrilmişti. Sertçe yutkunmuştum. O neydi anlayamıyordum.
"Siz... Nesiniz?"
"Vampir."
Tek bir kelime... O kelimeyi duyduğumda içim ürpermişti. Normal bir tanışma gibiydi ama normal değildi benim için. Çünkü ben o gün vampirlerin varlığını öğrenmiştim. O gün eve nasıl gittim hatırlamıyorum bile. İçime kök salan korku beni eve koşmaya itmişti ve ben hayatım buna bağlıymış gibi koşmuştum. Eve geldiğimde annemlerin gözlerinin renginin nasıl değiştiğini çok iyi hatırlıyorum. Üstüme sinen vampir kokusu onları alarma geçirmişti. Annem sanki derimi sıyırmak ister gibi beni yıkamıştı.
Ne o günü unutabildim ne de o kadını. Öldü mü yaşıyor mu bilmiyorum ama içimde bıraktığı o korku hala varlığını sürdürüyor. O korku dayanılmazdı.
"Bay Quade?"
"Wulf?" dedim yavaşça.
"Kahvaltıya inecek misiniz Efendim yoksa yine odanız da mı yemek istersiniz?"
"Odamda yiyeceğim," dediğimde Wulf birkaç saniye konuşmadı.
"Peki, siz nasıl isterseniz Efendim."
Eva'nın çocuklarıyla karşılaştığımdan beri odadan çıkmıyordum. Korkuyordum. İlk vampir gördüğümde nasıl korktuysam öyle korkuyordum. Korktuğum vampirler değildi artık. Benim korktuğum onların davranışlarıydı, geçmişleriydi, benimle olan bağlantılarıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Nefes Kadar
Novela JuvenilBana bir nefes kadar yakın olduğunu söylüyordu. Ama ben ona ölüm kadar uzaktım. Bu iyiydi. Bu mesafe böyle kalmalıydı. Uzamalı, büyümeli. Ya da aynı kalmalıydı. Ama karşıma geçip her seferinde "anne" olduğumu hatırlatması ve bunu hatırlatırken hızl...