Jujutsu Kaisen

25 0 0
                                    

Konu: Itafushi hardcore angst.

Bilgilendirme: Hikayede geçen anı benim anım arkadaşlar ama öyle bir anlam yükleme işi bende var mı yok mu muamma. Var mı yok mu böyle bir anlam bende bilmesenizde olur. Özel :) Niye yazdın mk o zaman derseniz haklısınız ama yazmalıyım dedim. Tek günde bitirdiğim ilk bölüm LSJDJDKDKE

Bakış açısı: Yuji Itadori

°§°

Siz hiç dolunay ışığında gök kuşağı görmüş müydünüz?

Ben gördüm. Fizik ya da kimya her neyse onun kurallarına ters olabilir ama gördüm.

Soğuk bir ocak sabahı, daha kargalar uyanmamış denen bir zamandaydı. Servis beklerken aniden arkamı dönesim geldi ve karşımda kocaman görkemi ile duran dolunay vardı. Daha gök kuşağını daha görmedim. Sonra servisin geldiği yöne döndüm ve beklemeye başladım. Arada dayanamayıp bakıyordum arkama.

En sonunda servis geldi ve yarım saatlik yolculuk başladı. Ana yola çıktı ve işte! Dolunay hemen yan camımdaydı. Düşündüm bende acaba böylesine görkemli bir görüntü ve gerçekte büsbüyük olan ay nasıl oluyor da tek bir ufacık cama sığıyor diye.

O an fark ettim gözlerimi biraz şaşı yapınca. Cama ayın ışığı yansıyor ve kırılma ile ufak bir gök kuşağı oluşturuyordu. Kemer şeklinde ayın üstünü dolaşıyordu ve dolunay ise bütün parlaklığı ile hala karşımda duruyordu. Yolculuğumun sonuna kadar böyle bu manzara ile seyehat ettim.

Sonuna doğru kara gök yüzü artık lacivertleşiyordu, güneş doğuyordu. Beyaz bulutlar yavaş yavaş belirgenleşmeye başlıyordu. Ama dolunay ne gök kuşağını bırakmaya yelteniyor ne de gecedeki nöbetini. Hala aynı parlaklıkta ilerliyordu.

Bu görüntüye içimden çok güzel demeden duramıyorum. En sonunda servis bizi varış noktamız ulaştırdığında güzel bir manzaradan doyum almış bir biçimde indim. İnerken yana baktım ve sade bir biçimde duran dolunayı yeniden gördüm.

Bu anım aklımdan hiç çıkmadı. Ortaokulun başındaydım daha. Anlamdıramamıştım bu ay ışığında gökkuşağını. Belki de siz bu görüntüyü gökkuşağı bile saymazsınız. Ama bu imkansız olay benim için unutulmaz bir an, belki yaşarsam ileride torunlarıma anlatacağım bir olaydı. O da yaşarsam işte.

Her ne kadar bu olay ile resmen büyülensemde kimseye anlatmadım bunu. Liseye geçtim, Jujutsu Sahiri oldum yanlışlıkla ama belki de her ne kadar istesemde anlatamadım. Deli zannedecekler diye bir korku değildi ama bu. Belki de herkesçe imkansız kabul edilecek bu olayı, benim için temsil eden kişiyi arıyordum. Çünkü anlatmak için can atmıyordum ama bir bekleyiş vardı içimde.

Değişim programında lanetlerin liseyi bastığı günü akşamı bu anımı Megumi'ye anlatırken buldum. Çok ani olmuştu. Revirdeydi, dövüşten dolayı ağır yaralanmıştı. Akşam yemeğinden sonra Nobara ile ziyaretine gitmiştik. Nobara çok durmadı o da yorgundu ama ben biraz daha kaldım.

Aramızda sessizlik sürüyordu, ben ise yere bakıp dururken aniden konuşmaya başladım. Sonuna kadar anlattım. Kimseye anlatamadığım kısmı da anlattım. Ama özel kişiyi bulunca anlatacağımı söyleyemedim. Çünkü ben bunu onun dışında kimseye anlatamam.

O da beni sonuna kadar dinledi. Öyle kibardı. Dinledi ve ben bitirdiğimde bana deli demedi, yanlış görmüşsündür demedi, beni yalanlamadı. Bana şanslıymışsın dedi. Onun başına böylesine bir şey gelmemiş ama benimde o görüntüyü yakalamak istediğini ima etti. Gözlerim dolmuştu o bunları dediğinde. Ama gülümsedim. İçimde kocaman bir sarılma ihtiyacı hissettim.

Ama sarılmadım. Belki de sarılamadım. Vücudum kendi kendine durdurdu. Beynim emir vermemişti çünkü çok istiyordum sarılmayı. Belki de karşımdakini imkansız olarak algılamıştı vücudum, tepki vermedi o yüzden.

Bir süre konuşup gittim bende odama. Bu anımın konusunu da bir daha açmadık. Fırsatımız da olmadı aynı görüntüyü yakalama konusunda. Çünkü Shibuya olayı patlak verdi. Sonrasında da İtilaf Oyunları. Oyunlardaki Angel ile konuştuk. Gojo-sensei'yi çıkarması için benim ölmem gerekiyordu. Ama şu an sadece 17 parmak vardı içimde. Hepsini toplayıp bir daha dirilme ihtimalini sıfıra indirme konusunda anlaştık.

Biraz daha yaşayacaktım onunla birlikte. Ama hala aynı anlamdaydı Megumi benim için. Ay ışığında ki gökkuşağım. İtilaf Oyunları sonunda Gojo sensei çıktı. 20 parmağı yutmuştum. Japonya büyük kayıplar yaşamıştı ve tekrar kalkınması çok zor olacaktı. Maalesef göremeyeceğim. Ama en azından sevdiklerimin güvende olacağını biliyorum.

İnfaz yerinde Gojo beni bekliyordu. Cellatım doğal olarak oydu. Sukuna gibi bir laneti def etmek en güçlünün işiydi.

İçeri girerken ellerimin bağlı olmasına dayanamadı arkadaşlarım. Çözüp herkesle sarıldım. En sonda ise gökkuşağım kalmıştı. Ona da o anıyı anlattıktan sonraki gibi gülümsedim. Kollarımla sıkıca tuttum benden ince bedenini. Diğerlerinden daha uzun kalmıştık ama kısaydı yine de. Hiç yetmedi o sarılma bana. Ona yetti mi bilmiyorum ama yetmeli. Yoksa acı çekecek tüm hayatı boyunca. İsterse acıyı kısa kesebilir ama kısa kesmesini istemeyeceğimi anlar.

Sarılırken omzumda soğukluk hissettim. Oysa bedeni sıcacıktı. Ağlıyordu. Teselli edemedim. Ama en azından ikimiz içinde değerli olabilecek bir şeyi söyleyebildim.

"Megumi... Ay ışığımdaki gökkuşağım olduğun için teşekkür ederim."

Ayrılır ayrılmaz içeri gittim. Eğer yüzüne bakarsam gidemezdim çünkü. Bazı bağırışlar duydum. Gitmemem ve kaçmam konusunda ama bu infazımın aslında bir intihar olduğunu bir tek Megumi biliyordu. Yoksa bende bilirim kaçmasını ve Sukuna'yı hiç dışarı çıkarmamayı.

Yüzünü hayal edebiliyorum Megumi'nin. Göz yaşlarının benim için aktığı anlardı onlar. İçim acıyordu ama pişmanlık yoktu. İçimdeki bombanın imha vaktiydi. Hayatımda en azından hiç bir pişmanlık olmadan imha edilecekti.

En son gördüğüm şey de Gojo'nun önüne düşen su damlalarıydı. Ama yine de gülümsemeye devam ettim. Aklımda gökkuşağım vardı çünkü.

Book of Noah's PuddingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin