9

1K 108 83
                                    

"Önemli değil" anlamında elimi salladım. Pek ikna olmuş durmasa da ikna olmasından daha önemli problemlerim vardı. Babamın yaptığı konuşma her ne kadar artık klasikleşse de Teucer hakkında dedikleri canımı sıkmamış da değildi. Bu konu hakkında ne yapmam gerektiği konusunda kafam karışmıştı. Elbette sırf o söyledi diye kardeşimden uzaklaşacak değildim fakat benim yüzümden Teucer'a patlarsa ne yapardım bilmiyordum. Zhongli de fazla üstelemedi. Beni anlıyor oluşu hoşuma gitmişti. İkimiz arasındaki sessizliği bozan şey, Kaeya'nın bu sabah açtığımız ortak gruba mesaj atmasıydı.

***

kaeya:
çok meşgulsünüz galiba 🙄

childe:
evet
sana ayıracak hic vaktimiz yok ☺️
mesgul etme bizi

kaeya:
aranizi ben yaptim lan tabi edecegim

childe:
kiyamam
ciddiye mi aldin 🤭

kaeya:
oc
zhongli
n'apiyorsunuz 🥰

childe:
bana sormayip ona mi sorucaksin cidden
kirdin beni su an

kaeya:
banane
agla
ezik

zhongli:
hiç
yatakta yatıyoruz işte

kaeya:
fotograf
fotograf atin
evet

albedo:
salsana bi sunlari
yasiyorlarsa da sensiz yasasinlar asklarini

kaeya:
atsinlar
banane

childe:
atariz sonra belki 🙄

***

- Niye öyle dedin ki?


Gülerek söylemiştim bunu. Kaeya'nın verdiği tepki hoşuma gitmemiş sayılmazdı.

- Geçen muhabbeti bozmak istemedim. Güldüğüne göre iyi yapmışım sanırım.

Elini ensesine götürerek yüzündeki mahcup ifadesiyle söylemişti bunu. Onu bu şekilde ilk defa görüyordum.
Büyüleyici görünüyordu. Çoğu zaman sıkı bağladığı saçları hafif bozulmuş, bazı tutamları yüzüne dökülüyordu. Kırmızı dudakları, göz kalemi çekilmiş eşsiz renkteki gözleri, gülümsemesi.. Mukemmelliğin tanımıydı sanki.

Kıstığı gözlerini aralayıp yüzüme baktığında yakalanmanın getirdiği utanç ile gözlerimi kaçırdım. Açık ten rengimden dolayı kızardığımın farkındaydım.

Sesli güldü.

- Hm, beni izliyordun sanki?

Bu kadar açık sözlü oluşu pek işime gelmemişti. Kendi savunmak için bulabileceğim herhangi bir bahane yoktu.

- Belki?

Cevap vermedi.

- Abi?

Duymayı beklemediğim ses ile şaşırıp arkama baktım. Teucer, yastığını tutarken bir yandan da korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

- Teucer? Sorun ne?

Yanına gidip boyuna ulaşabilmek için yere çömeldim.

- Kâbus gördüm.

- Yine mi?

Kafasını sallayarak onayladı.

- Bu hafta 3. oldu bu. Ne gördün?

Yaşlanan gözleri ile bana bakıp anlatmaya başladı.

- Sen gidiyordun.

- Nereye?

- Bilmiyorum, evden gidip bir daha gelmiyordun. Babam yüzünden. Sana ulaşmaya çalıştım ama bana, beni tanımadığını söyledin.

Ağlayarak bana sarıldığında ben de ona sarıldım. Şu aralar sürekli kâbus görüyordu ve bu canımı sıkmaya başlamıştı. Kabuslarının çoğu da benimle alakalı oluyordu. Bu, sinir bozucuydu.

- Geçti.. Sen olmadan hiçbir yere gittiğim yok.

- Yani gidecek misin? Benimle de olsa.

- Bilmiyorum. Teucer?

- Efendim?

- Kötü bir abi miyim?

- Hayır, dünyadaki en iyi abisin!

Gülümseyerek söylemişti bunu. Biraz da olsa keyfim yerine gelmişti.

- Tek başına uyuyabilecek misin?

Zhongli'nin varlığını az daha unutuyordum. Onu sürekli biriyle konuşarak arka plana atıyor gibi hissediyordum ve kendini dışlanmış hissetmesini istemezdim.

- Tabii ki!

O sırada gözleri arkamda duran Zhongli'ye kaydı.

- Sen abimin arkadaşı mısın?

- Evet. Klee'nin abisiyim.

Şaşırmıştı.

- Benim adım Teucer!

- Zhongli.

- Tanıştığımıza çok sevindim, Zhongli abi. İkinize de iyi geceler!

İkimiz de başımızla onaylarken o da kendi odasına çekilmişti.

- Bugün bol konuşmalı bir gün oldu biraz. Umarım kendini dışlanmış hissetmemişsindir.

- Sorun yok, hissetmedim.

- Güzel. Sana odanı da göstereyim mi?

Başını sallamasıyla beraber merdivenlerden çıkmaya başladık. Evdeki boş oda sayısı çoktu. Hangisini beğenirse onda kalacaktı.

Kısa süre içinde benim yan odamda kalmasına karar verdik. Sade, az eşyalı bir odaydı.

- Kıyafetin de yok sanırım? İstersen verebilirim.

- Eğer senin için sorun olmazsa çok iyi olur.

- Tabi ki olmaz.

Kısa süre içerisinde elimde bir çift pijama takımıyla geri dönmüştüm.

- Ben çıkayım, sen de giyin.

- Çıkmana gerek yok.

Ne yapmaya çalıştığını anlamayarak birkaç saniye yüzüne baktım.

- İkimiz de erkeğiz, Childe.

Sorun da tam olarak buydu.

- Pekala.

Odadaki çift kişilik yatağa oturup camdan dışarı bakmaya başladım.
Bu, sadece 5 saniye sürmüştü. Sonrasında kendimi ona bakmaktan alıkoyamamıştım.

Fit, formda bir vücudu vardı. Karnında uzun bir yara izi vardı. Yara izini anlamlandıramasam da daha uygun bir zamanda sormayı düşünüyordum.

Kısa süre içinde tamamen giyinip yanımda oturdu.

- Uyuyacak mısın?

Geceleri genelde bu kadar erken uyuyabilen biri değildim.

- Hayır. Sen?

- Henüz uykum yok.

- Hm, aptal oyunlar oynamak yerine konuşmaya ne dersin?

- Tabii, olur.

***

Diğer bölümlere göre bir tık daha uzun oldu bu bölüm. Umarım hoşunuza gitmiştir.

Kendinize iyi bakın, görüşmek üzere!

you can count on me /zhongchi/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin