MÜHÜR

41 1 0
                                    

Belirsizlik içinde yaşamak insanı tüketir. içinde dinmek bilmeyen bir umut var hep, seni ayakta tutan, belki de yaşama sebebin olan bu umut tükenecek... gerçekten tükenir mi?
Uzaklaşıp yok saymaya başlayınca ona karşı umut bitter mi, zihninde yer alan düşüncelerine kadar istila etmez miydi? Kalbin sürekli onu anarken zihnin onunla ilgili geleceğe dair hayaller kurmaya başlamaz mıydı?

Kim bilir. Binlerce soru. Azad bu umudun içinde bir bilinmezlikle yaşasa da mutluydu.
En azından yanındaydı.

Sevgisinden bir haber yanında duran kadınla vakit geçirebiliyordu. Özlediği zaman bir bahaneye sığınarak onu görebiliyor onunla sohbet edebiliyordu.
Onu kaybetme düşüncesi hiçbir zaman kendi düşüncelerinde yoktu. İlk defa bu kadar mutluydu; kalbi, bedeni, düşünceleri hep aynı kişiyi zikrediyordu, Elya’yı. 

Zamanı geldiğinde ona karşı tüm duygularını dile getirecekti. Kalbine ilk defa hükmeden kadın hep yanında olurdu, hiç ayrılmazdı. Onu korurdu herkesten...
Önce bu duygularını yakın dostuna, Ömer'e açıklamalı. Vereceği tepkiyi tahmin edebiliyordu ki haklıda buluyordu. Onun onayını alınca da Elya'ya duygularını açıklayacaktı. Bu düşüncelerin gerçekleşeceği zaman ona çok uzak geliyordu. Her an yanında olmak istediği kadın için bekleyecek ve kalbinde  yer edinecekti.

Ah bu düşünceler, planlar ve belirsizlikler...

Azad kanepede uzanmış bir şekilde dünü düşünüyordu. Bir kadının  ağlamasına bile aşık olunur muydu? O olmuştu. Kalbi, aklı, yüreği aynı anda onu anıyordu. Bu tevafuk olamazdı. Yüzünde tebbesüm yer aldı. Sabahın doğan güneşi ona eşlik ediyordu. Yerinden doğruldu. Mutfağa gidip kahve aldı. Yeniden doğmuş gibi hissediyordu kendini. Aşk bu kadar güzel ise herkes neden kaçıyordu...

Telefonun sesiyle salona geri döndü. Arayan kişi abisiydi. Duygularını ona anlatmalı mıydı?

########

Elya, sabahın erken saatinde kendini kütüphanede bulmuştu. Dışarısı ne kadar soğuk olsa da içerisi bir o kadar sıcacıktı. Sessiz bir ortam. Iki gün sonra bütler başlıyordu. Ezberlenmesi gereken o kadar çok sözcük vardı ki hangi birini beynindeki hücrelerin hangi noktasına sığdıracağını şaşırdı.

Yerinden kalktı. Ders çalışmaktan bunaldı. Montunu alıp dışarıya çıktı. Biraz dinlenmesi gerekiyordu. Kapı açılır açılmaz yüzüne sirayet eden soğuk ona iyi geldi. Merdivenlerden inerek ağacın altındaki bankta oturdu. Gözlerini sıkı sıkı kapatıp içine derin bir soluk çekti. Az ilerde oynayan köpekler vardı. Etrafta birkaç insan ellerinde market poşetiyle sohbet ederek,  beyaz kara izlerini bırakarak yürüyorlardı. Kapının önünde sigara içenler hayatın dertlerini bu şekilde çıkarmaya çalışıyorlardı.

Elya yerdeki beyaz karın üstünü bir kenara bırakıp derinlerden aldığı karın tadına baktı. Ağzında eriyen karla gözlerini kapatıp çocukluğuna geri döndü. Kardeşleriyle beraber ne çok yerlerdi. O zaman güzel olan karın tadı değildi, onlarla beraber olmaktı. Elya gözünü açtığında gözlerinin kenarında bir damla yaş karın içinde kayboldu.

Özlemişti  onları; kardeşini, babasını, ablasını en çok da annesini. Canıydı cananıydı. Hiçbir zaman dinmeyecek olan özlem bir gün diner mi? Bilmiyordu.

Yerinden kalktı. Biraz daha oturup düşüncelere dalarsa kendine gelemezdi.

İhtiyari  adımlarla kütüphanenin içine girdi. Ders çalışmaya devam etmeden önce namaz kılması gerekiyordu. Abdestini alıp namazını uzunca kıldı. Ruhu sadece bu anlarda bir nebze olsun ferahlıyordu. Derdini bir tek ona anlatıyordu. Kelimelere gerek kalmadan...

Masanın başına oturdu. Telefonunu eline aldığında Azadın birkaç defa aradığını ve bir mesaj attığını gördü. Mesajı açtı.
“Elya yurdun önündeyim, işin yoksa gelebilir misin?”

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 18 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin