GİRİŞ

125 26 36
                                    

Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum.

Sadece bir süredir bedenimde olmadığımı biliyordum.

Uzun bir aradan sonra ilk kez ciğerlerime havanın dolduğunu hissettiğimde vücudumun kontrolünü tekrar ele alabilmek adına o hisse ruhumla beraber dört kolla sarıldım. Ruhum ağır ağır yerleşti, belki bir saniyeydi belki de bir saat... Zaman algımın yitip gittiğini o an fark ettim.

Gözlerimi açtığımda hala bir suyun içindeymişçesine boşlukta asılıydım. Etrafımdaki hava o kadar yoğundu ki nefes almakta zorlanmaya başlamıştım. Yüzeye çıkmak için çırpındım, çırpındıkça derinlere battım, sonra düştüm. Nereye düştüğümü bile bilmiyordum.

Ayaklarımı görmeye çalıştım ya da ellerimi... Ama yapamadım. Yoklardı, hissedemiyordum.

Demek ki zihnimin içinde rüya adı altında oradan oraya savruluyordum.

Bunu fark ettiğim an yoğunluk azaldı, dizlerimin üstüne yığıldım. Etrafım kapkaranlıktı, nereye gideceğimi bilmediğim için olduğum yerden kımıldamadım. Ellerimle bulunduğum zemini yokladığımda akışkan, saten kadar yumuşak bir yüzeyde olduğumu fark ettim. Düşüncelerimi toparlayıp odaklanmaya çalıştım ama başım çok kötü ağrıyordu. Rüyalarda baş ağrır mıydı? Uyanmam gerekiyordu, Bestialar kapımızdaydı. Adam'ı yüz üstü bırakamazdım, arkadaşlarımı terk edemezdim. Uyanmalıydım.

Nasıl uyanacağımı bilmiyordum.

Adım sesleri duymamla başımı kaldırdım, gözlerim bana doğru yürümekte olan uzun zarif figürü ilk başta Ege zannetse de o değildi, hayır. Zihnim bu kez benim için geçmişimde en derinde gizli sandıklardan birini kırmayı tercih etmişti.

Hep kısa tuttuğu kızıl kahve saçlarını, belirgin bir o kadar da güçlü çene hattını, sağ yanağındaki gamzesinin gölgesi gibi duran o hafif çizgiyi ve berrak mavi gözlerinin ışıltısını bu kadar net hatırlayabilmeme şaşırmıştım. Atletik vücudu önümde diz çöktüğünde bildiğim tüm küfürleri sıralamamak için dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırmak zorunda kaldım.

Şu an Rick olmazdı, onun ölümü olmazdı. Ömer ile az önce yaşadıklarımdan sonra zihnimde çağrışımlarla dirilmesi bunu kaldırabileceğim anlamına gelmiyordu. Ege'nin ve diğerlerinin kaybıyla baş edebilirdim. Onlar da en az benim kadar günahkar ve kusurlulardı. Ama o değil... O farklıydı.

"Bana olan sözünü unuttun mu Aksoy?"

Sesi boşlukta yankılandı. Ekosu tekrar tekrar etrafımda dönerken bulunduğumuz alan artık karanlık değildi. Çölün ortasında kumların arasına gömülürken öğlen sıcağı yüzüme vurmuştu, güneş tek bir damla suya hasret bırakacak kadar tenime işlediğinde bir şeyi daha fark etmiştim. Enerjim benden çok uzaktaydı, ulaşamıyordum. Buna odaklanmak istemiştim ancak etrafıma biraz daha dikkatli baktığım an her şey önemini yitirmişti.

Bu anının üstüne o kadar toprak atmama rağmen şu an kanlı canlı karşımda olması bana bu öldürecek kadar acı veren çöl sıcağını bile unutturmuştu. Ben... Hatırlamak istemiyordum.

Rick'in arkasında yere emaneten indirilmiş, iniş takımları paramparça olduğundan kumlara saplanıp kalmış tahliye uçağını görebiliyordum. Bizi de görebiliyordum, kollarımdaydı. Etrafımızdaki insanlar, karşımızda dönen insanların hepsi bu hatırada silinmişti. Sadece Rick vardı, onu iyileştirmeme izin vermeyen ve kendisi için çok geç olduğunu söyleyen Rick...

Gözlerimde yaşlar birikti. Boğazım konuşamayacakmış gibi düğümlendi.

"Sana soruyorum." dikkatimi tekrar üzerine çekti Rick'in hayaleti. "Bana verdiğin sözü unuttun mu?"

Ne kadar zaman olmuştu? Ondan ne kadar süredir kaçıyordum?

Cevap beklediğini fark ederek başımı unutmadığımı belli edercesine iki yana salladım.

Başını bana yaklaştırdı. Mavi irisleri o kadar yakınımdaydı ki sadece bir anlığına gerçekten burada karşımda olduğunu hissettim.

"Ben sözümü tutmuştum." Tutmuştu, son nefesine kadar beni her şeyiyle hayatta tutacağına dair olan sözünü yerine getirmiş beni her zaman kollamıştı. Son nefesini verirken de ne istediği zihnimde yankılandı. Sevilla'daki kaybettiğim savaştan sonra susturduğum, kaldıramadığım gerçekler yüzüme çarptı. "Sıra sende Bet, sıra sende."

Arkada en yakın arkadaşını dostunu kaybetmek üzere olan Betül'ü gösterdi. Onunla beraber dinledim.

"Kazanmak zorundasın." demişti ölmek üzere olan Rick. "Kazanacaksın, her galibiyetinle yanında olacağım. Seninle beraber... Yenilme lüksün yok Bet, söz ver bana. Kazanacağına, ne olursa olsun yaşayacağına söz ver."

Söz vermiştim.

Ona verdiğim söze ihanet etmiştim.

"Hatırlıyorum." diye fısıldadım. Çok uzun bir süredir bu hatıranın varlığını unutmuştum, tutunacak hiçbir şey bulamamış çoğu zaman savrulmuştum. Rick kocaman gülümsediğinde içimde özlemden bir şeyler çatırdadı ve ona uzandım. Ama geç kalmıştım. Çöl kaybolup adeta bir serap gibi akmış her şey kararmadan önce tüm zihnimi yeşil kuvvetli bir sis basmıştı. Yoğun sis zihnimdeki her boşluğu fethederken Rick'e doğru hamle yapsam da yetişememiştim, çoktan onu da akıp gidenler arasında kaybetmiştim. Rick sisin içinde tamamen kaybolmadan önce tekrardan sormuştu.

"Sözünü tutacak mısın?"

Sorması bile hataydı. Darrell'in sisi tüm bedenimi kapladığında aklımda sadece kazanmaya ve galibiyete olan açlığım vardı.

Tutacağım, dedim içimde her daim yaşatacağım parçasına. Tutacağım ve kazanacağım.

Sis beni de tamamen yuttuğunda aklımda son yankılanan şey bu olmuştu.

Kazanmak ve yaşamak...








ALAKARGA'NIN İLK BÖLÜMÜ: KAYBETMİŞ BİR ASKER'DE GÖRÜŞMEK ÜZERE,

SEVGİLER...

-B

ALAKARGAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin