Çizim yapmaktan kararan ellerimle mutfağa girdiğimi annem görse muhtemelen evde kıyamet kopardı ama gecenin körün de,asla susmayan,açlıktan deliler gibi haykıran midem ile daha fazla dayanamazdım. Zaten çok bir şey yapmayacaktım, varsa noodle yoksa mısır gevreği ile midemde ki haykırışları sustursam bana yeterdi.
Hoş hata bendeydi, hem iş hayatımı sürdürüp hem de yüksek lisans yapacağım diye tutturursam öğünlerimi kaçırmam gayet normaldi, yakın da tuvalette harcadığım zamanı en aza indirgemek için odama lazımlık alacaktım, zira bu tez anca biterdi.
"Ooo Züleyha hanım odasından çıkıp halkın arasına karışmış" kapı girişin de sinsi sinsi bana bakan abim yüreğimi ağzıma getirirken anlık öfke ile mutfak masasının ortasın da duran meyvelikten elime ilk geçen meyveyi bedenine fırlattım. Hoş kendisi saniyesin de mandalinayı yakalayıp soymaya başlamıştı.
"Abi bana bulaşmadan evvel odana geç istersen, regli agresifliğim hat safha da, üstüne üstlük hem öğle hem de akşam yemeğimi kaçırdım, ha bir de unutmadan hafta sonuna yetiştirmem gereken tezin yanın da şirket toplantısına en az üç ürün çıkarmalıyım bence yol yakınken kaç kurtul zira önüme gelen ilk kişiye dişlerimi geçirip öfkemi kusmak istiyorum!" tek nefeste dile getirebildiğim tüm dertlerimi Zafer abime ilettiğim de kendisi her ne kadar bana satışmaya bayılsa da harap halimden etkilenmiş olacak ki hiç sesini çıkarmadan üst katın merdivenlerine yöneldi.
Evet abi sahibi olmak sanılanın aksine çokta sevimli değildi. Hele ki iki abi sahibi olmak cennete sorgusuz sualsiz girmenize sebepti.
Sorun sadece küçük kız kardeşlerine sataşmaları değildi, ansızın gelip hem kollarınızı hem de bacaklarınızı deli kuvveti ile kitleyip sizi gıdıklamaları bir süre sonra alışabileceğiniz bir durumdu. Ya da durduk yere odanıza girip üzerinize yatmaları, çalışma masanızı dağıtmaları, ciddi ortam da utanç verici anılarınızı anlatmaları, durduk yere saçınızı çekmeleri, uzun tuvalet sıraları, çekilmez dedikoducu anne tavırları, tüm bunlara bir süre sonra alışabiliyordunuz, yani ben hiç olmazsa 25 yaşın da tüm bunlara aldırmamayı öğrenmiştim. Ama abilik bunlarla kalmıyordu.
Sabah çıkarken giyilen kıyafetlere atlıyorlar, gece geç vakitler de yapılan tüm etkinliklere kendilerini zorla dahil ettiriyorlardı. Başka erkeklerle yakın olmamı kıskanıp durduk yere trip atıyor, hayatıma giren herkesi ilk onlarla tanıştırmamı istiyorlardı. Asla kardeşlerinin 25 yaşın da olduğunu anlamıyorlardı, sanki ben hâlâ 15 yaşındaymışım gibi davranıyorlardı.
Ziya abim geçen yıl evlendiğin de birinden kurtulurum diye sevinmiştim ama asla öyle olmuyordu, zaten çokta uzağa gidememişti maalesef, tam arka sokağa taşınmıştı Rana yengemle.
Zafer abim de yılbaşından sonra Beyza abla ile nişanlanmıştı ve o da maalesef ki sokağın sonunda ki mahalleye taşınıyordu. Anlayacağınız ben doksanıma da gelsem bu iki devden kurtulamayacaktım.
▪️▫️▪️▫️
Başardım, Marmara üniversitesinden tamamen bağımı kopardım, artık yüksek lisansı olan bir tasarımcıyım, daha da güzeli ise artık kendi koleksiyonumu çıkarabilecek kadar işim de yükselmiş olmam. Ben başardım ben! Züleyha Çiçek başardı! Tüm emeklerim, tüm çabalarım artık sonuç verdi, akademik hedefimi tamamladım, sıra iş hayatında ki hedeflerim de.
Tüm bu güzel haberleri kutlamak için annem yemek vermeyi planlamıştı. Güzel bir akşam yemeğin de çok sevdiği ve aile yakınımız olarak gördüğü komşularımız Ecevit amca ve Tülin teyzeyi oğulları platonik sevdiceğim Arif Ediz'i, ilk yengem Rana ablayı, ikinci müstakbel yengem Beyza'yı, ve tek ve ilk yakın arkadaşım Feride'yi misafir ediyorduk.
"Eee artık bir sonra ki yemeğimiz doktorana olsun inşallah" ay sus Ecevit amca, ağzından yel alsın neler diyorsun. Zor kurtuldum Sarp hocadan, kendisi bile dedi, uzun süre beni görmek istemediğini dile getirdi. Sırf siz çok ünlü üniversitelerden çok ünlü doktorlar olarak çıktınız diye herkesi kendiniz sanmayın. Kimileri okulları ne güçlüklerle okuyor.
"Akademik kariyerimi sonlandırdım ben Ecevit bey, şuan ki hedeflerim sadece para kazanmak üzerine" çok para, sayamayacağım kadar çok para kazanmalıyım, böylece hayatımın belirli bir noktasından sonra çalışmayı bırakıp sadece tüketebilirim.
"Sıra da evlenmek var, hazır yüksek lisansın da bitti, izin ver randevu ayarlayayım sana" ah be Tülin, varsa yoksa görücü de sen, ben oğlunu istiyorum oğlunu. Çok uzağa gitmene gerek yok, tam yanı başın da duran esmer oğlanı bana versen ben zaten evleneceğim.
"Ne evliliği Tülin teyze, Züleyha daha dün reşit oldu, rica ediyorum açmayalım bu konuları, daha çok küçük o" Ziya abimin rahatsız olmuş tavırları kendisi dışında ki herkesi güldürürken göz ucuyla Arif'e baktım, o da gülüyordu, hoş o hep gülerdi.
"O hoo sen bu abilerin arasın da evde kalırsın demedi deme çiçeğim" Tülin teyzecim aslın da bana oğlunu versen hiç bunları düşünmek zorunda kalmayız.
"Tülin'im valla benim bir şikayetim yok hazır abimler evden birer birer gitmişken az huzurun tadına varacağım" iki abim de sahte kırgınlık ifadeleri ile bana bakarken babam solumda ki sandalyesini bana daha da yaklaştırıp yanağımı sıktı.
"Ben de emekli oluyorum, kızımla bol bol balığa çıkarız değil mi?" doğru babam artık aile hekimliğinden emekli olacak. Yıllardır Baltepe mahallesinin aile hekimliğini yapan babam emekli olup koltuğunu Arif Ediz'e devrediyordu. Evet canım sevdiceğim babamın yerine geçecekti, her hafta hasta olmamak elde değildi resmen.
"Baba kayık beni tutuyor, sen en iyisi o planı eşinle yap" annem büyük bir dehşetle elini kolunu sağa sola sallarken tüm masa onun bu panik halini hayal kırıklığı ile izleyen babama kahkaha atıyordu.
"Ben gelirim seninle devrem, boşver bu kadınları, seninle balık tutar ızgara yaparız" Ecevit amcanın babama destek çıkması ile bakışlarımı tekrar Arif Ediz'e çevirip güzel çehresini izledim. Son bir aydır göremiyordum onu, benim tezim ve yoğun iş tempom onun Iğdır'dan taşınması ile aynı zamana denk geldiği için kalp hızlandıranıma hasret kalmıştım. Şu mükemmel surata bir bakar mısınız? Kemikli uzun yüzü, kusursuz düzgün burnu, her kadını kıskandıracak dolgun dudakları ve yürek hoplatan yeşil gözleriyle içimi kıpır kıpır yapıyordu.
"Az daha Arif Ediz'e salyaların aka aka bakarsan senin kuduz olduğunu düşünüp kliniğe yatıracak" Feride'nin fısıltısı ile hakikaten sulanan ağzımı hızla kapatıp önümde ki çorbaya döndüm.
"Ne yapayım bugün çok yakışıklı olmuş" Feride uzun siyah saçlarını yüzünü örtecek şekil de önüne alıp kıkırdadığın da sıska bacaklarını cimcikleyip suyuma yöneldim.
"Kafasını ortada ki kuzuya gömse yine çok yakışıklı dersin sen Züzü kusura bakma" of çok haklı, derim valla.
"Sen geç dalganı, sanki bilmiyorum Ömer'i görünce elden ayaktan düştüğünü" bu kız mahallemizin kahvehanesini işleten Ömer abiye çocukluğundan beri vurgun. Araların da ki koskoca yedi yaşlık farka rağmen hâlâ deliler gibi seviyor Ömer abiyi. İşin kötü yanı Ömer abi Feride'nin abisi Cesur abi ile çocukluk arkadaşı, birbirlerine kardeşim diyen iki insan.
Bu arada Cesur abi kızmaz Feride'ye ben adım gibi eminim. Doğduğumdan bu yana tanıdığım Arat ailesini artık kendi ailem gibi tanıyorum, Cesur abi her ne kadar soğuk ve mesafeli gözükse de esasın da çok yufka yürekli biri. Kız kardeşine ise fazlasıyla düşkün, hoş nasıl olmasın, onları terk eden anne ve babasından sonra bu mahalleye babanelerinin yanına taşındıktan tam on yıl sonra babanelerini de kaybedip tek başına kalmışlardı.
Hal böyleyken Cesur abinin Feride için yapamayacağı şey yoktu, ama Ömer abi için pek bir şey söyleyemiyordum. Feride'ye sürekli bacım ayağa çekerken bizim kızın nasıl üzüldüğünü ilk elden tecrübe ediyordum.
"Bizimkisi bir aşk hikayesi..." bir an da Kayahan'a bağlayan deli kızı kendi hâline bırakıp masanın en ucun da oturan annemin ters bakışlarıyla kesiştim.
"Sofra da fısır fısır konuşmayın" başladı Zehra sultanın nutukları, en iyisi edebimle yemeğimi yiyip bulduğum her fırsatta Arif Ediz'imi süzeyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALTEPE
RomanceGeçmişin sıcaklığını, aşkın ve dostluğun can bulduğu BALTEPE mahallesine hoşgeldiniz. ○●○●Toksik karakter ve dram barındırmayan tatlı bir mahalle kurgusu○●○●