Feride ile kucak kucağa uyumak hiç mantıklı değilmiş. Ağır bir baş ağrısı, konuşmama mani olan boğaz acısı ve kulaklarımın zonklaması ile güne başlamıştım. Üstüne üstlük babam Ankara'da bir seminer de olduğu için beni evden tedavi edecek kimsem de yoktu.
"Ateşin gittikçe yükseliyor kızım, hadi inat etme sağlık ocağına gidelim" olmaz, beni bu hâlde Arif görmemeli, tamam hastalıkta sağlıkta diye yemin edeceğiz ama bunu erkenden yapmanın bir manası yok.
"Ama hiç halim yok benim" sağlık ocağı bizim evin hemen arka sokağın da, nasıl böyle aptal bir bahane sunarım!
"Arabayla gideriz güzel kızım hadi annecim kalk giyin" normal de annem bu kadar sevecen bir kadın değildir, muhtemelen ateşimin 39'a dayanması onu korkuttu.
"Tamam sen çık ben giyinip geliyorum" başını aşağı yukarı sallayıp hızla odadan çıkan annemle sürüne sürüne yatağımdan kalkıp ayna da ki yansımama baktım.
Harap haldeydim, sarı saçlarım terden tenime yapışmış, göz altlarım sanki yıllardır uyumamışım gibi çökmüş ve morarmış halde. Hele yanaklarım ve burnum, bahar ayın da değil de kış ayındaymışız gibi, kıp kırmızıydı.
"Seni makyaj bile kurtarmaz!" dolabım da elime ilk geçen kazak ve kotu alıp giyindiğim de içimde ki atarlı kız hiçbir şeyden haberi olmayan Arif'e sövüyordu.
"Beni beğenicekse böyle beğensin! Evlenince hep mükemmel olamayacağım, belki daha ağır hastalıklar yaşayacağım, hatta belki tüm güzelliğimi kaybedeceğim! Beni en kötü halimle görsün ki ona göre karar versin!" çocuğun daha onu sevdiğimden haberi yok, bu atarlı kız ne anlatıyor Allah aşkına.
"Giyiniyor musun kızım!?" kapı arkasından seslenen anneme cevap verecek mecalim yok, zaten boğazlarım da ağrıyor.
"Züleyha!" kot pantlonumu ve kazağımı giydikten sonra havaya kalkmamak adına direnen kollarımla saçlarımı at kuyruğu yapıp odaya giren anneme baktım.
"Kız yüreğime mi indireceksin!? Neden cevap vermiyorsun annecim?" acıyan boğazımı işaret parmağım ile gösterdiğim de annemin bakışları yumuşamış topladığım saçlarımdan sonra elini belime atıp bedenimi ilerletmişti.
"Nasıl bu kadar çabuk şifayı kaptın anlamıyorum, bağışıklığın hiç güçlü değil Züleyha eczaneden sana takviye de alalım" bahçe kapısını açar açmaz suratıma vuran güneş ile kaşlarımı çatıp yola park ettiğim arabama baktım.
"Yürüyelim anne, arabayı park yerinden çıkarmama değmez" sonra geri döndüğüm de park edecek yer bulamam kafayı yerim hasta halimle.
"Tamam annecim hadi yürüyelim" bebek adımları ile beş dakikalık yolu on beş dakika da geldiğim de sağlık ocağı beklenenden daha boştu, annem sıra almak için küçük alete yöneldiğin de ben de Arif'i görmek umuduyla hızla koridorun sonunda ki odaya ilerledim. Tamam evden çıkmadan evvel benim sevgimden haberi bile olmayan Arif'ciğime biraz saydırmış olabilirdim ama şuan onu görecek olmanın verdiği heyecan ve mutluluk içimi tatlı bir enerjiyle doldurmuştu.
"Ay Arif karnım ağırdı dur nolursun!" noluyor lan burda!? Alo noluyor noluyor!?
"Çok güzel gülüyorsun ne yapayım Ahu" lan!? Allah belanı versin Arif! Allah seni kahretsin!
"Arif dur Allah aşkına!" Allah seni alsın Arif!Bitti, çocukluk aşkım ellerimin arasından aktı gitti, kendimi üç çocukla sokak ortasına bırakılmış gibi hissediyorum, kalbim yaralı, yüreğim yangın yeri!
"Niye ayakta dikiliyorsun annecim, girsene Arif'in odasına" girmeyelim, anne nolur girmeyelim ben ölmek istiyorum. Anne bırak beni üstüme kat kat yorgan at ateşten yanıp kül olmak istiyorum.
"Merhaba Arif bey için mi geldiniz?" Arif'in odasından çıkan yanakları kızarmış esmer kadına bakmamak için bakışlarımı yerde ki krem rengi mermere çevirdim.
"Zehra teyze, hayırdır bir şey mi oldu?" gelecekte ki üç çocuğumla beni orta da bırakan yavşağa bakmamak için hâlâ yerde ki krem üstü siyah damarlı mermeri izliyorum. Biz evlenip üçte çocuk yapacaktık Arif. İlk çocuğumuz kız olacaktı sonra erkek sonra yine kız. Arif ben kalacağımız evdeb düğün konseptine kadar her şeye karar kılmıştım. Allah seni alsın Arif!
"Züleyha hastalandı oğlum o yüzden geldik ateşi 39'u gördü"
"Gelin içeri Zehra teyze, Züleyha nasılsın, şuan kendini nasıl hissediyorsun?" intihara meyilli, yarı yol da bırakılmış, aldatılmış, terk edilmiş, yılları hiç olmuş gibi hissediyorum.
"Ay benimle de konuşmuyor Arif, boğazını gösterip duruyor" ağlamamam lazım, ağlarsam hem rezil olurum hem de annem korkar ambulansı arar.
"Boğazın mı ağrıyor Züleyha" sağlık ocağına girdiğimden bu yana ilk defa bakışlarımı Arif'in yeşil gözlerine değdirip başımı salladım. Arif ben seni unutana dek hemşire kızı da alıp Baltepe'den taşınsana ya.
"Gel boğazına bakalım, miden bulanıyor mu peki?" eline aldığı tahta çubuk ve küçük metal şeyle başımı aşağı yukarı sallayıp dediğini onayladım.
"Yemek yemedi Arif, soğuk soğuk terliyor da" abartma anne, altı üstü grip oldum, Arif'in bir kızı sevmesinden ağır değil hiçbir şey.
"Faranjit olmuşsun Züleyha, sana antibiyotik yazacağım, olabildiğince az konuşmaya ve bol bol sıvı tüketmeye bak" peki yüreğimde kalbim de açtığın yara nasıl kapanacak doktor bey! Yahu sen bu sağlık ocağına taşınalı bir ay oldu nasıl gidip hemşire kıza vuruldun! Ben seninle 20 yıldır beraberim bana niye vurulmadın hain!
"Sana bir de üç günlük rapor yazayım evde bol bol dinlen" bu kalp yarasına değil üç gün üç yıllık rapor yazsan yine fayda etmez. Ben bittim ben eridim gittim!
Eve geleli üç saat oluyor, kendimi odaya kapatıp ağlamamın üzerinden de kırk dakika geçti. Evet baya oturdum hüngür hüngür ağladım, annem hastalıktan sanıyor ama ben baya çocukluk aşkımı kaybettim diye ağladım.
Hiçbir şeyden haberi olmayan Arif'e sövüp saydırdığım bir krizin ardından hasta olduğumu nereden öğrendiğini bilmediğim Feride odamı bastı bir de onu görüp ağlamaya başladım.
"Oha çok kötü görünüyorsun! Arabanın anahtarını ver acile gidelim!" bu aşufte ne ara iyileşti ya, of ben neden ilişkimin dahi olmadığı adamın birini sevmesini bu kadar dramatik karşılıyorum. Hani bana hiç yüz de vermedi ki ben neden bu kadar bağlandım bu doktora!
"Arif'i sağlık ocağında ki esmer uzun boylu kızla fingirdeşirken duydum Feride!" daha da yükselen hönkürüşüm ile suratımı Feride'nin eteklerine gömdüğüm de içten içe kendime kızıyordum. Bu kadar abartmam hiç normal değildi, neyse bugün istediğim kadar ağlayayım yarın hiçbir şey yokmuş gibi davranmalıydım.
"Yuh, ne ara fingirdeşecek birini buldu bu herif!" hızlıymış ex enişten, of of gitti bütün hayallerim. Boşu boşuna Tülin'ciğime güzel gelin rolü kestim, açtığım baklavalara yazık!
"Hem hastalıkla hem de içim de büyüttüğüm aşkın yıkımıyla cebelleşiyorum Feride!" gittikçe dramatikleşen ağlayaşım Feride'nin bana sarılması ile az buçuk dinse de hâlâ devam ediyordu.
"Neyse ben zaten seni o Arif Ediz ile hiç yakıştırmıyordum. Sen sarışınsın bir kere, seni ya sarışın ya da kumral paklar ben sarıyla esmeri yan yana getiremiyorum. Hem sen sözelsin o sayısal..." ne alaka, ya ben ömrü hayatım da böyle boktan teselli cümlesi duymadım. Sözel ve sayısal ne mana, kendi de yaptığı aptallığı anladı bir an da sessizleşti.
"Üf bok gibi teselli ediyorsun sus bir de buna ağlamayayım. Bu arada sen nerden biliyorsun hasta olduğumu?" dinen göz yaşlarım ile geri çekilip Feride'ye baktığım da kendisi yüzümü kısa süreli inceleyip ekşittiği ifadesi ile komodin de ki kağıt havlu rulosuna uzandı.
"Abim Zehra teyze ile seni görmüş dükkanın önünden geçerken, iyi görünmüyormuşsun, ay Züzü sil şu sümüklerini valla sarı kafana kusacağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALTEPE
RomanceGeçmişin sıcaklığını, aşkın ve dostluğun can bulduğu BALTEPE mahallesine hoşgeldiniz. ○●○●Toksik karakter ve dram barındırmayan tatlı bir mahalle kurgusu○●○●