"Sen bana bağıramazsın" dedim anneme. Yeni evli olan, kızını hiç umursamayan sözde anne olan anneme. Yüzüme gelen acı darbeyle yüzüme sağa döndürdüm. Saçlarım önüme düşmüş, ağızıma demirimsi tat gelmişti. O bana tokat mı attı?
"Senden iğreniyorum" diye bir kez daha bağırıp odama çıktım. Elime aldığım ilk çantayı açıp, içine gerekli olan kıyafetleri yerleştirdim. 5 yaşından bu yana biriktirdiğim belki şuan bir ev alabilecek kadar fazla olan paramıda çantama koydum. Telefonum cebimde mi diye kontrol ettim. Cebimde olduğunu görünce koşar adım aşağı indim. Kapıya gidip deri montumu ve ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açıp bir adım atmıştım ki annemin bağırışını duydum.
"Evren, bu evden çıkarsan bir daha dönüşün olmaz" onu umursamadan hızla kapıyı çarpıp kendimi İstanbul'un soğuk sokağına attım. Soğuk burnumdan girip ciğerlerimi yakarken, bu anın muhteşemliğine kaptırmıştım kendimi. Şu lanet evin bulunduğu sokaktan çıkmak istiyordum. İlk başta yürüken daha sonra koşmaya başladım. Karanlık sokakları geçtim, işlek caddeleri geçtim en sonunda babamla hatıralarımın bulunduğu o minik parkta durdum. Soğuk hava ciğerlerime hapsolurken, büyük meşe ağacının hemen altındaki banka oturdum.
Bu parktaydı benim çocukluğum, anılarım, geçmişim, mutluluğum. Babamla gelirdik bu parka. Sol gözümden bir damla yaş düştüğünde başımı kaldırıp bir zamanlar babamın evi olan o küçük eve baktım. Babam ölmüştü. 3 yıl önce beni yalnız bırakmıştı. Sinir krizleri, tedaviler birde iki acılı kız çocuğu bırakmıştı geriye. Bir kız kardeşim vardı. Babalarımız aynı, annelerimiz farklı olan bir kardeş. Onu tanımıyordum ismini dahi bilmiyordum. Bu dünyada bana babamdan kalan tek şeydi. Onu bulmayı çok isterdim.
Soğuk hava iyice bastırınca kolumdaki saatime baktım. Gece onbiri geçiyordu. Kol çantamı bankın ucuna koyup başımıda çantamın üstüne koydum. Ayaklarımı da uzatıp öylece yıldızları seyrettim.
Adım Evren,
1996 yılında İstanbul'un en şehvetli hastanesinin 3. katının 540 numaralı doğumhanesinde doğan, ailenin tek kızı olduğum için anne tarafını hayal kırıklığına boğan bir kızım. Çocukluğum babam sayesinde iyi geçmişti. O ölmeden önce onunla yaşıyordum öldükten sonra anneme taşındım. 'Öldü' kelimesi bile beni dehşete düşürüyordu. 3 yıldır tam 3 yıldır aile sevgisinden mahrum bir kızım. Aşık olmayı hiç tatmamış, genelde erkekleri yakışıklı bulmayan bir kişiliğim var. Okul mu? Okul hayatım hiç iç açıcı değil. Oldukça tekin bir yer olmayan devlet lisesine gidiyorum. Bazı günler okula giderken bazı günler gitmezdim. Okulda herkes kendi derdindeydi. Yoklama almaya gerek duymayan öğretmenler bile vardı. Evden çıkıp gitme nedenim de bu yüzdendi. Evde durduğum her dakika annemi rahatsız ediyormuşum. En ufak bir sorundan bile kavga çıkaran birisiydi. Bu ilk değildi. Daha bunun gibi nicelerini yaşadım ben.
Soğuk üstüme bir yorgan misali indiğinde, daha fazla dayanamadım ve kendimi uykuya teslim ettim."Hey bu kızda kim böyle"
"Çok güzelmiş"
"Bu kızın benim olması için varya"
Duyduğum farklı erkek seslerine rağmen gözlerimi açmadım. Açtığımda karşılaşacağım manzaradan korkuyordum çünkü. Birinin beni kucaklamasıyla hızla sıçradım. Burnuma gelen yoğun erkek kokusu içimdeki korkuları kabarttı.
Gözümü açıp arkama doğru baktığımda üç erkeğin bize doğru baktığını gördüm. Beni kucaklayan kişiye baktığımda bana doğru eğilmeye başladı. Kulağıma gelip nefesini bıraktı.
"Eğer onların senin hayatını mahvetmelerini istemiyorsan sakin ol ve benimleymiş gibi davran Sokak Güzeli"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOKAK GÜZELİ
Teen FictionEvren ve Yargın, Küçük bir karşılaşma onların başlangıcıydı. Sırlar vardı, yalanlar, tutkular ve arzular. Ölüm vardı kimsenin bilmediği, acılar vardı iki gencin peşini bırakmayan. Aşk vardı yalanların üstüne kurulan saf bir aşk vardı. Fakat yal...