iki

799 77 32
                                    

sam smith, him

Jimin hyung söz verdiği gibi erken gelmediğinden, odanın içinde oyalanıp durmaktan sıkılıp kendime ayırdığım şişelerin dibini gördüğümde, zaten bulanık kafam daha bir sarsılmış ve etrafımda olan eşyalar dikkatimi absürt bir biçimde daha fazla çekmeye başlamıştı. Şu dergiler de neyin nesiydi mesela, üzerinde Claude Monet resimleri olan şu birkaç tablo ne zaman gelmişti buraya? Bu içki mahzeni gibi duran dolapta en fazla ne kadar eski içki bulunabilirdi ve Jimin hyung bunları içmiyorsa neden burada saklıyordu ki? Koleksiyon mu yapıyordu acaba? Bir tanecik içsem bana kızar mıydı, dolaptakilerden içmiştim! Bunları içtiğim için de sinirlenir miydi acaba? Kalbim neden bu kadar sancılanıyordu ve burnum neden ağlayacakmışım gibi yanıp duruyordu? Bir dakika, masanın üstündeki kırmızı güller kimdendi ki?

Kapının yavaşça açıldığını duyumsadığımda, arkadan gelen ışık sebebiyle gelen kişinin yüzünü tam seçememiş olsam bile dudaklarım benden bağımsız hareket etmiş, "Hyung..." diye mırıldanmıştım belli belirsiz. İçeri gelen kişinin o olduğunu tam olarak görememiştim fakat o olduğunu biliyordum işte, kapıyı yavaşça arkasından örterek yanıma yanaşmış, içki şişelerine şöyle kısaca bakmış ve ardından kızgınlık eseri bulmayı beklediğim sakin bakışlarla yüzüme uğramıştı. "İçki içmemen gerektiğini söylemiştim." Demişti.

Omuzlarımı kaldırıp indirdiğimde, etrafımda biriken boş şişeleri toplayıp çöp kutusuna bırakıp tekrar yanıma yanaştı. "Hayır, hyung. Demiştin ki çocuklara içki hazırlamıyorum. Ben de düşündüm ki sen hazırlamıyorsan ben kendi irademle içebilirim."

"Ama bunu bana sormadan yaptın?"

"Evet...Galiba." Dudaklarımın içini dişleyip bakışlarımı başka yöne kaçırıverdim. "Ama canım yanıyor hyung. Yalan söylemiyorum. Sanki bir el boğazımı sıkıyor gibi. Bana kızacak mısın gerçekten?"

"Beni manipüle etmeye çalışmak istediğinden emin misin Jeongguk?"

"Öyle bir şey yapmıyorum!"

Kafasını iki yana sallayıp kısıkça güldü ve ben bu hareketiyle içten içe bana kızmadığı için rahatladığımı hissettiğimden buna eş bir şekilde oynadığım parmaklarımı serbest bıraktım. O odanın içinde başka şeylerle ilgilenmek için ilgisini üzerimden çektiğinde, tutmak için zorlandığım başım oturduğum koltuğun kol kısmına düşüverdi ve benden yüksek gövdesini izledim kısa bir süreliğine. Telefonunu alıp biriyle kısaca görüşme yaptığında neredeyse sızlanıp onu yanıma çağıracaktım. Fakat buna mahal vermeden telefonu kapattı, askılıkta asılı duran paltosunu üzerine geçirdikten sonra diğer taraftaki kot ceketi alıp bana doğru ilerledi. Önüme eğildi, üzerinde dolanan bakışlarıma yalnızca birkaç saniyeliğine karşılık verdi ve ardından hemen çekti gözlerini yüzümden. Bu istemsizce, elimde olmadan kızdırdı beni.

Koltukta oturur pozisyona geçip bulabildiğim son güç parçasıyla bileğinden tutup yanıma oturmasını sağladım. Yüzünde beliren şaşkınlık ifadesi az daha güldürecekti beni! Çok beklemeden yanıma oturan bedenine biraz daha yanaşıp alnımı omzuna koymuş, burnumu kokusunun yayıldığı bölgeye sürtmüştüm. "Hyung, sevebilir misin biraz beni?"

Sözüme itimat edip ellerini saçlarıma çıkardı ve enseme doğru boylu boyunca birkaç kez okşadı fakat sonrasında, daha fazlasını vermekten mahrum bıraktı beni. "Yanlış kişiden teselli arıyorsun Jeongguk." Alnımı yasladığım omuzdan ayırıp bana doğru dönmüş yüze çevirdiğimde, bana doğrudan bakan gözlerinde, aramıza ördüğü duvarlardan öte bir şey görmeyi beklemiş ama yalnızca birkaç parça can sıkıcı tuğladan ileriye gidememiştim. "Neden?" Diye sordum ukala bir tavırla. "Teselli edemez misin beni?"

k.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin