on üç

638 54 87
                                    

gang of youths, achilles come down

Lisedeyken aşkın çeşitlilik olduğunu okumuştu Jeongguk. Ne demek olduğunu anlamasa da, biraz düşününce, alıntılardan gördükçe anlamıştı ne demek istediğini. Aşk çeşitlilikti evet, sevdiğin kişi tıpkı bir ev gibi hissetmeliydi fakat aynı zamanda sanki yabancı bir yerde, bir yeri keşfediyormuş hissiyle seni büsbütün afallatmalıydı. Ayaklarını hissettirdikleriyle yerden kesmeli ve bunu yaparken yere sağlam bastığını hissettirmeliydi. Yaptıklarıyla, söyledikleriyle, dokunuşlarıyla aklını bambaşka diyarlara götürmeli, başka bir gün öpüşü gökyüzü kadar dingin hissettirmeliydi.

Aşkı kitaplarda okumuş ve anladığını sanmıştı. Ah! Ne büyük yanılmaydı.

Bileğine dolanan parmakların bulundukları yeri hafif hafif okşadığını hissederken yutkundu Jeongguk. Yanmaktan bahsediyordu karşısındaki adam. Jeongguk bu zamana kadar yanmamın ne olduğunu bilememişti, sanki ufacık bir kıvılcım gerekliydi alev almasına. Tütmüştü şimdiden ve bunu nasıl belli etse bilemiyordu. Her zaman hissetmeye aç olduğunu o kıvılcımın aslında Jimin olduğunu en sancılı şekilde öğrenmişti fakat yine de memnundu.

Bileğinden ansızın çekilirken bedeni hafifçe Jimin'in bedenine yaslanmış, bir eli Jimin'in diğer tarafından yatağa dayanırken yüzleri yakın, solukları birbirine denkti. Jimin'in göz kapakları ağır ağır açılıp gözlerini yakınına çektiği oğlanın gözlerine dikerken o bakışlarda gördüğü nefes nefese arzuyla yutkundu Jeongguk.

Kokusu tüm odadaydı. Varlığı tüm odadaydı. Öyle bir doluluktu ki hissettiği şey göz pınarlarına yaşların birikmesini sağlıyordu. Bedeni bedenine değiyor, bakışları bakışlarından kaçmıyor ve Jeongguk sanki oracıkta can veriyordu.

Bakışları istemsizce pembeleşmiş dolgun dudaklara indi. Kaskatı duran ve düşmesini engelleyen kolu titredi, dirsekleri bükülürken o dudaklara yaklaştı adım adım. Pelteleşmiş zihni kendini geri çekmesini kulak arkasından fısıldarken hareketlerini kısıtlayan şey, yüreğinde canlanan arzuydu.

"Hyung." Dedi, gözleri dudaklarından çekilmezken. "Yanmayan hiçbir yerim kalmadı zaten." Derken, bunu Jimin'i etkilemek, onu kışkırtmak maksadıyla söylemiyordu. Dürüsttü Jeongguk, kalmamıştı yanmamış tek bir yeri. Hyungu bir elini kaldırıp belini sarıyor, sardığı teni büsbütün dağılıyordu. Parmakları o bölgeyi hafif hafif okşuyor, Jeongguk'un zihni pelteleşiyor, yavaşça önüne akıveriyordu.

"Hyung, beni öpmeyecek misin?" Dedi utanarak. Öpsün diye kıvranıyordu işte! Görmüyor muydu? Her an kendisini öpmesi için içten içe savaş veren Jeongguk'tan habersiz miydi?

Dudakları büzülmüştü çoktan ve onay almadan karşısındaki adamın dudaklarına dokunmaması gerektiğini biliyordu. Dudaklarındaki siyah irisleri ağır ağır gözlerine çıkıp Jimin'in kahverengi gözlerinde oyalandığında, Jimin'in gözlerinde saf arzuyu görmüş olmak karnının kasılmasına sebep oldu. Nasıl bir bakıştı izah edemezdi belki ama orada bir yerlerde kendisini istediğine emin olmuştu işte. Birdenbire oluvermişti. Ama yine de öpmek için uzanmıyordu ona. Haksızlıktı bu.

Jimin'in elleri Jeongguk'un bileğinden ayrıldı ve kısmen üzerine uzanan bedenin sıyrılmış tişörtü üzerinden belini kavradı. Sıcak elleri soğuk tenine değiyor, sahiden kayıtsızca bulunduğu yeri okşuyordu. Her okşayışında Jeongguk'un yüzündeki dağılmış ifadeyi görüyor, acımasızca bundan keyif alıyordu.

"Seni öpeceğim Jeongguk..." Dediğinde, Jeongguk'un düşmemek için yatağa yasladığı eli titredi. Yutkunuşu Jimin'e ulaşmıştı besbelli. "...Ve bir daha unutmana izin vermeyeceğim."

Jeongguk'un belini okşayan eli hala yerini koruyorken, diğer eli yanağına ulaştı. Parmak uçları kıvrıla kıvrıla dudaklarının kenarını bulduğunda, Jeongguk'un ince, aralık dudaklarının kenarına sürtündü parmağını. Jeongguk, nefesi teklerken göğsünü şişirmiş, devam etmesini deli bir istekle beklemişti. Kayıtsızca dudaklarının üzerini diliyle geçtiğinde, hala dudağında bekleyen parmağa dokundu ıslaklığı.

k.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin