on dört

540 45 122
                                    

taylor swift, enchanted

biraz yetişkin içerik uyarısı

Uzandığı koltukta saçlarının uzayan buklelerini parmaklarından geçiriyor, diğer eli sırtından beline ince bir yol çiziyordu. Jeongguk'un bedeni nerdeyse Jimin'in üzerindeydi fakat Jimin bundan çok da şikayetçi sayılmazdı. Şikayetçi olmaktan çok işine geliyordu çünkü sesli itiraf etmese bile oğlanın parmak ucu kendisine dokunsa derin derin nefesler almak istiyor, yanında olduğu içi defalarca şükredesi geliyordu.

"Jeongguk." Diye mırıldandı okşamaya devam ederken. "Düzenli olarak okula gitmeye ne zaman başlayacaksın?"

"Devamsızlık sürem doluyor. Günün sonunda ya okula geri döneceğim, ya da donduracağım."

"Hala dondurmayı düşünüyorsun yani?"

"Hyung..." Diye sızlandı. Başını kaldırıp Jimin'e baktığında yatan adamın başını hafifçe eğerek kendine baktığını gördü Jeongguk. Yutkundu. Öpmesi gelmişti. "Bunu konuşmasak..." Burnu boyun girintisine yaslandı, derince soluk çektikten sonra yüzünü boynuna yaslayarak kaldı. Jimin'in saçlarındaki elleri durmuştu. Tekrar sızlanmak yerine duran ellerini tuttu ve saçları üzerinde hareket ettirdi okşamaya devam etsin için.

"Ben senin her şeyini biliyorum, biliyorsun değil mi?" Jeongguk'tan bir onaylama mırıltısı duydu. Dudakları öne büzülmüş olacak ki boynunda hissetti dokusunu. "Bana anlatmaktan çekindiğin tek bir şey olmasın istiyorum Jeongguk. Her şeyini bileyim, her derdini, omuzlarındaki her yükü bileyim ki sana yardımcı olayım. Hafifletelim Jeongguk. Bırak ben de taşıyayım. Hyungun burada."

Hyungun burada.

Hayatında bir şeyler olurdu. Herkesin hayatında zor şeyler yaşanırdı elbet. Herkes yorulurdu ama Jeongguk yorulduğunda öylece köşede yorgunluğu dinsin diye beklerdi hep. Eşcinsel olduğunu fark ettiğinde, bir erkeği öpmek ona güzel geldiğinde bunun ağırlığı altında kalmaktan o kadar korkmuştu ki yatağının köşesine saklanıp göğsünde canlanan hissin geçmesini beklemiş, geçene kadar ağlamıştı. Sanki geçmesi gereken bir şeymiş gibi. Sonra ailesi öğrenmiş, babası onu kabul etmek istememiş, annesi artık oğluymuşçasına bakmayı bırakmıştı ve Jeongguk tüm bunları yaşarken her gece aynı yerde, aynı gözyaşlarıyla göğsündeki yüke ağlamıştı. Hiçbir yere yaslanamamıştı. Yaslanırsa düşer sanmıştı. Günün birinde birisine yüklerinden bahsederse, göğsündeki ağrıyı gösterirse hep gördüğü muameleyi görürüm sanmıştı da ne gösterebilmiş, ne yüküm var demişti. Belki bir gün unuturum diye yükü yokmuş gibi davranmıştı. Yükü yokmuş gibi gülmüş, yükü yokmuş gibi yaşamıştı.

Şimdi birisi geliyordu, buradayım, diyordu. Bırak yardımcı olayım. Jeongguk nasıl gösterse bilemiyordu. Jeongguk içini açmayı beceremiyordu. Bir tek sarhoşken dili açılıveriyordu onda da hatırlamıyordu zaten. Ayıkken yükler daha ağırdı, nasıl paylaşsa bilemiyordu.

Yalnız insanlar yalnızlıklarını paylaşmakta zorlanırdı. Jimin varken Jeongguk iki kişilik bir yalnızlığın içinde buluyordu kendini. Bir oda vardı, sürekli yatak köşelerinde gizlice gözyaşı döktüğü ufak, kare bir oda. Ama yalnız değildi. Göğsündeki yük bir tek onun göğsünde değildi. Jeongguk bu iki kişilik yalnızlığı çok seviyordu.

"Hyung." Demişti son harfini incelterek. Bu ses tonuna gülümsedi Jimin. Bir şey isteyeceği nasıl da belliydi.

"Hım?"

"Resim çizeyim mi." Dedi, başını kaldırarak büyük olanın yüzüne baktı. "Sırtına."

Kaşlarını kaldırdı Jimin. Oğlanın hevesli yüzünü seyretti. Onun üzerine resim yapma fikrinin yüzüne nasıl ışık verdiğini. Bu zamana kadar eline boya bile sürmemiş Jimin için farklı, belki de başkası söylese çok da düşünmeden reddedeceği bir teklifti ama teklifi yapan Jeongguk'tu işte. Öylece, koca ceylan gözleriyle için için bakıyor, Jimin yüreğinin sıvılaşıp kendinden akıp gittiğini hissediyordu.

k.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin