on bir

527 54 23
                                    

cigarettes after sex, k.

bir tutam yetişkin içerik uyarısı.

Ekim, üç yıl önce

Sokak arası. İzbe, üç beş kişinin kafa bulduğu gösterişsiz bir bar. İçki içenlerin çoğu ya dertlerine, ya da bir tutam aşk için içiyor. Arkada tuhaf bir şarkı çalıyor ama kimse o şarkıyla ilgilenmiyor. Aslında kimsenin birbiriyle ilgilendiği bile yok. Sadece çalıyor o şarkı, insanlar salınıyor, etrafta kuru bir gürültü. Ufak bir köşede kendine yer edinmiş Jeongguk, altıncı bardağının dibini o barda görüyor.

Biraz korkak, biraz çocuk haliyle duruyor orda. Gözleri etrafı tarıyor ama her yer bulanık sanki. Niye gelmişti ki buraya? Niye içiyordu? Hiçbir önemi kalmıyor. Zira bunları unutacak kadar içti Jeongguk. Aslında unutmak için içti. Büyük şehirlerden korktuğunu, büyük şehirlerin zalimleştirdiği insanlardan ürktüğünü unutmak için içti. Çok büyük gözükmeye çalışıyor ya Jeongguk, çok iri, çok çatal yürek; değil aslında. Tir tir titriyor yağmurda kalan bir kedi gibi. O insanlardan ölümüne korkuyor ama korkmuyormuş gibi gözükürse silinir gider sanıyor.

Halı altına süpürdüğü hisleriyle beraber iki yanına salınırken, çalan şarkıyla ritim tuttururken yanına birisi geliyor. O anda dikkat edemiyor ona. Gözleri, masaya konulmuş bir çift elde takılı kalıyor. O elin parmaklarındaki yüzüklere. Ne güzel sarmış o yüzükler o parmakları. Ne güzel süslemişler ellerini. Daha önce hiç karşılamadığına emin olduğu eller tanıdık bir his veriyor ona. Güven hissi.

Saymaya başlıyor istemsizce parıldayan halkaları. "Bir, iki, üç, dört-"

Yanındaki gülüyor yüzüklerini saymaya çalışan oğlana. Onun gülmesiyle kafasını kaldırıyor Jeongguk. Az önce dikkatini çeken parlaklığı hiç eden gözleri görüyor. Asi bir tavır var o gözlerde. Alnının ortasına düşmüş devrimci bir perçem, saçları harpten çıkmış gibi dağınık. Üzerinde bir ceket var fakat sarmıyor bedenini. Altındaki gömlekten beyaz tenini seçiyor. Bembeyaz. Yutkunuyor.

"Neden gülüyorsun?" Diye soruyor çatık kaşlı bir bakışla. Bu tavrı daha çok güldürüyor adamı. Ama şikayetçi olunacak bir gülüş değil bu. Şarkı çalıyor ya arkada, o şarkıya eşlik ediyormuş gibi bir gülüş. Melodi gibi.

"Sana gülüyorum."

"Gülme." Diyor. Utanıyor biraz. Yanaklarının allığı belli oluyor o loş ışıkta bile. Dinlemiyor sözünü yanındaki. Gülüyor yine de. Gözleri kıvrıla kıvrıla gülüyor. Dolgun dudaklarının yanındaki kırışıklıklar belli olana kadar.

"Gülmesene."

"Neden?"

"Ben sevmem gülünmeyi."

"Gülmek güzel şeydir, neden sevmezsin?"

"Ben sana gülsem hoşuna gider mi?"

"Gider." Diyor adam. "Gülsene."

Afallatıyor bu sözü oğlanı. Beklemiyor hiç. Kavga çıkar diye bekliyor ama biri ona böyle şeyler söylesin diye beklemiyor işte.

Sözünü dinliyor. Kanında bile alkol var sanki. Gülüyor. Kahkahalarca. Seoul'e adım attığından beri ilk defa bu kadar çok gülüyor. İlk defa bu kadar gerçek gülüyor. Hiç tanımadığı bir adamın yanında, hiç sebepsiz. Gülmek istiyor sadece. Gülmesi gelmiş.

"Gülüyorum işte. Beğendin mi yaptığını?"

Kafa sallıyor büyük olan. Jeongguk'a bakan gözlerinin içinde bir şeyler parlıyor. Belli ki o da sarhoş. Belli ki o da bir şeyleri unutmak için gelmiş buralara.

k.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin