~"rüya ile gerçek arasındaki araf..."
''parmak izini aldın mı?" Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. "Elinde eldiven vardı."
Yeonjun küfür ederek arkasına yaslanmış olsa da Soobin hâlâ yüzündeki sırıtmayla bana bakıyordu. Kaşlarımı çatıp tekrar Yeonjun'a döndüm. "Lenslerinin gözünde olmadığı zamanı nereden bulacağım?" Dedim. Yeonjun sıkıntıyla ofladı. "Bilmiyorum." Soobin'in bakışları beni rahatsız etmeye başladığında "psikopat mısın sen?" Diye söylendim en sonunda.
Soobin "Zaten bir galibiyet aldık. Bugünlük bu kadar yeter." Dediğinde Yeonjun sinirle ayağa kalkmış ve "ne galibiyeti, ne zaferi? Arkadaşımı bu işe sokarken en zararsız şekilde halledeceğini söylemiştin. Taehyun'un bir kere daha karşısına çıkmayacağının garantisini vermiştin." Yeonjun sustu. Derin bir nefes aldı ve tekrar konuşmaya başladı, kıpkırmızı olmuştu. "Ama şimdi de diyorsun ki 'yarın Beomgyu tekrar bara gelsin.' şaka mısın sen?"
Soobin'in hiç umurunda değildi. Yüzündeki gülümseme bozulmamış, deri koltukta geriye yaslanmış ve bacak bacak üstüne atmıştı. Bende sanki konu ben değilmişim gibi öylece izliyordum.
"Benim için sorun değil Yeonjun. Yarın tekrar gelebilirim." Dedim kendimi bile şaşırtabilecek sakinlikte. Yeonjun hızla bana dönünce tırsmadım değildi. "Sen hâlâ olayın farkında değil misin?" Diye kükreyince bende sinirlendiğimi hissediyordum.
"O adam ne kadar tehlikeli biliyor musun? Sizi birisi gördüyse yarına tek bir parçanı bile bulamayız senin. Peki ya Taehyun senin kim olduğunu öğrenirse ne olur biliyor musun? Bırak seni, tüm soyunu gebertir o adam!" Dedikleri bende ufak bir etki bile yaratmamıştı. Hissettiğim tek şey Yeonjun'a karşı büyüyen sinirimdi.
Onunda sinirlendiği için bu kadar ağır konuştuğunu biliyordum ama yine de kendimi tutamayıp "beni bu işe sokan, kapımı çalıp 'sana uygun bir işim var' diyende sendin ama." Dedim. Yeonjun'un çatılı kaşları düzeldi, dik omuzları çöktü. Öyle uzun bakıştık ki ilk başta kırgın olan bakışları sonra pişmanlıkla harmanlanmıştı.
Yanıma yaklaşıp elimden tuttu ve beni ayağa kaldırıp kapıya çekiştirdi. "Ne yapıyorsun?" Dedim kolumu kendime çekerken. Uzanıp tekrar kolumu tutmuş "seni güvenli bir yere götüreceğim ve oradan çıkmayacaksın." Demişti emir verir gibi.
"Bunun ikinci bir günü olmayacak Beomgyu."
"Sence de Taehyun, Beomgyu'yu bulamaz mı sanıyorsun?" Soobin sonunda konuştuğunda ikimizinde bakışları o tarafa kaydı. "Taehyun'un birisinin ayağına gittiğini nerede gördün?''
"Veya birisinin telefon numarasını istediğini?" Durdu ve dudaklarını büzdü. "Peki ya ayakta birisiyle düzüştüğünü ne zaman gördün?"
"Biz düzüşmedik." Bu dediğime Soobin gülmekle yetindi. Yeonjun yanımda öyle derin nefesler alıyordu ki ben bile duyuyordum. "ne olacak o zaman?" Dedi Yeonjun. Bu sorunun cevabını bende çok merak ediyordum.
"Yarın Taehyun ile buluş." Dedi Soobin cebinden sigarasını çıkarırken. "Tanrım, kafayı yiyeceğim." Yeonjun'un homurdanmasını göz ardı edip "eldivenli birisinden parmak izi almamı ve lenslerine rağmen harelerini karelememi istiyorsunuz?" Dedim doğrulamak ister gibi.
"Evet tam olarak bunu istiyoruz."
***
Çorabımın içindeki metalin soğukluğu beni titretiyordu. Yeonjun istediği için çakıyı çıkarmamıştım ama üstümdeki varlığı beni geriyordu.
Tüm akşam boyunca sağa sola hizmet etmiş, saçma salak insanlar ile uğraşmıştım. Ama Taehyun hazretleri gelmemişti. Geleceğini söylememişti zaten ama gelir diye tahmin etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Purgatory / taegyu
FanfictionChoi Beomgyu görevlendirilen kiralık, çaylak bir köstebekti ve tek amacı Kang Taehyun'un parmak iziydi. Ama Kang Taehyun, Choi Beomgyu'nun köstebek olduğunu biliyordu ve bu durum oldukça hoşuna gidiyordu. - "Çıt kırıldım duruyorsam neden beni seçt...