~8

1.8K 229 157
                                    

~"tavlamak istediğim sensin."

"Soobin yüzünden." Yeonjun yanımda bana sevgilisini (?) gömüyordu. Gerçi sevgililer mi onu bile bilmiyordum ama Yeonjun, Soobin'e abayı yakmış duruyordu. Sorun da şu ki Soobin en ışık görmeyen masaya oturmuş Yeonjun'u kesiyordu. Oturduğu masa tüm masalardan uzaktı. "ona defalarca dedim ama ben kimim ki beni dinlesin?"

"Evet, cidden kimsin sen?" Dedim dirseğimi tezgaha yaslayıp. "Neyi oluyorsun yani?" Sözlerim keskin çıksa da değildi, sadece meraktan soruyordum bunu. Ne zaman ikisini bir arada görsem Yeonjun, Soobin'in kucağındaydı. Bu beni oldukça şaşırtıyordu çünkü Yeonjun baskın bir tipti. Nasıl olurda kucakta olan o olurdu?

Yeonjun geceleri çalıştığım bara gelmiş bana içini döküyordu. Sabahları da çalıştığım cafeye geliyordu, sadece bir kahve alıp iki saat boyunca oturup güya beni koruyordu. Patronumuz en son gidip kendisi ile konuşmuştu çünkü masalar doluyordu ve müşteriler dolu olan bir cafeye girmek istemiyordu. Kendisi takıktı biraz çünkü patronuma karşı çıkmış, cafeyi birbirine katmıştı. En son polisi aramaya gelince çıkmıştı cafeden.

Taehyun tarafından hesabıma yüklenen yüklü bir miktar para vardı ama o parayı harcayıp Taehyun'un gururunu okşamayı düşünmüyordum. Soobin'in yüklediği paranın beşte üçünü çürütmüştüm bile. Onun için çalışmaya devam etmem gerekiyordu.

"Bende bilmiyorum." Yeonjun'un yüzü düşmüştü. Soobin de Taehyun gibi tehlikeli birisi değil miydi? Nasıl olurda Yeonjun'a hiçbir şey olmazdı. Veya ikisi bunca şeye rağmen nasıl rahat olabiliyordu? "Ne demek bilmiyorum? Sen sevmiyor musun onu?"

Yeonjun susarak onayladı beni. Onaylamasından da anlamıştım zaten durumun baya karışık olduğunu. Tanışma hikayelerini çok merak etsemde şuan konuyu dağıtmamak için sormadım ve sonra sormak için aklımın köşesine not ettim. "aramızda kesin bir şey yok." Dedi sadece. Bende kurcalamak istemedim çünkü Yeonjun'un gittikçe yüzü düşüyordu.

"Soobin'in tehlikeli işlerinden sen hiç nasibini almıyor musun?" Dedim ister istemez. Taehyun ile aramda hiçbir şey olmamasına rağmen sırf yanında gözüktüm diye iki gün önce evimin önünde yaşanmadık şey kalmamıştı. "bu soru da nereden çıktı?" Yeonjun'un kaşlarını çatarak dediği şeyle yerimde kıpırdandım. O evimin önünde yaşanan şeyleri bilmiyordu henüz. "sadece merak."

"Soobin'in adamları etrafımda cirit atıyor. Bana karşı bir hamlede bulunsalar bile ben silahımı çıkarana kadar adamları halletmiş oluyor. " Demesiyle olayı kapmıştım zaten. İster istemez bir hayranlık nidası bıraktım ortaya. Yeonjun omuzuma vurup güldü. İş arkadaşım Mashiho'nun sesini duymam ile arkamı döndüm.

"Beomgyu, 23. Masadakiler seni çağırıyor." Tepsiye üst üste dizmiş olduğu bardakları düşürmemeye dikkat ederek yavaşça yüksek tezgaha bırakmış ve yeni bir tepsi almıştı. "Beni mi?" Dedim üstüne basa basa. Kafasını sallayıp tekrar kalabalığa karışınca kolumdaki saate baktım. On beş dakikalık molam çoktan bitmişti. Yeonjun'a dönüp "Hadi sen git sevdiceğinin yanına." Deyip omuzuna omuzumla vurup bende tezgahın arkasından bir yuvarlak tepsi aldım. "Yanıma geldiğinden beri bakışlarıyla taciz etti seni." Dedim gülerek. Ben yanından ayrılırken yüksek sesle ofluyordu. Bu daha da gülmeme sebep oldu.

Duvar kenarından ilerleyerek 23. Masaya ilerlerken arkadan bile tanıyabildiğim kişiyle elimden tepsiyi düşürecek gibi oldum. Neden bu kadar heyecanlandığıma anlam veremezken Taehyun'un gece kadar siyah ve parlak saçlarını nerede görsem tanırdım. Uzun saçları yine ensesini kapatmıştı. Geniş omuzları yaslandığı deri koltuktan bile belli oluyordu. Masasına baktığımda 23 sayısını görünce içimde kaynayan garip his daha da harmanlandı. Beni çağıran oydu.

Purgatory / taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin