~"seni bırakacağımı da nereden çıkardın?"
Taehyun elindeki çakıya göz gezdirip cebine koymuştu. İçimdeki korkuyla gözlerim yavaş yavaş doldu. Ağlamak istiyordum hemde fena halde. Kurtuluşum bu sefer yok gibi duruyordu.
Islık çalarak cebinden telefonunu çıkarmıştı. Aklıma kendi telefonum gelince ses etmedim. Başını başka tarafa çevirdiğinde telefonumu daha güvenli bir yere alacaktım. Bu sefer umutla dolduğumda nefesim sıklaştı. Gözlerimi kırpıştırıp ne yaptığına baktım.
Telefonunda olan gözlerini birden bana çevirmiş ve gözleri gömleğimi taramıştı. Islık çalmayı kesmiş telefonunu da cebine koyup bana yönelince gerilmeye başladığımı hissettim. Bu adamın yanında gerilmemek veya korkmamak mümkün değildi.
Dizlerinin üstünde önümde eğilmişti. Nereye baktığını bilmiyordum çünkü benim bakışlarım kapıya bakıyordu. Onun suratına dahi bakmak istemiyordum. "ne kadar da sakinsin." Dedikten sonra elini vücudumda hissedince başımı hızla kendisine çevirip gücüm olmamasına rağmen bileğini sıkı sıkı tuttum.
Diğer elini kullanarak sertçe bileğindeki elimi uzaklaştırmıştı kendisinden. Kendimi duvara iyice yaslayıp ondan gerilemeye çalışırken eli pantolonumun cebine gitti ve telefonumu çıkardı.
Telefonumu hiçbir şekilde açmayıp yere, ayağının yanına koyup tekrar elini cebime atmıştı. Arka cebimde cüzdanımı bulmuş onu da telefonumun yanına koymuştu.
O üstümde bana ait ne varsa teker teker alıyor, bende kollarım iki yanımda kukla gibi izliyordum onu. En sonunda ellerini tek tek düğmelerimde gezdirince anlamıştım kameranın yerini bildiğini. Artık içimde ne korku vardı ne de gerginlik. Sadece duruyor ve ne yaptığını izliyordum.
Kameranın olduğu düğmeyi tutup hızla kendisine çekip koparmıştı. Sonra iki parmağının arasına alıp havaya kaldırmış, "vay be oldukça pahalı olmalı, hm?" Demişti cevap vermeyeceğimi bile bile.
"Ah Beomgyu. Kim olduğunu bilmeme rağmen buraya gelmen aptallıktı." Haklıydı. Kim olduğumu bildiğini hepimiz biliyorduk. Ama yine de göz göre göre beni buraya göndermişler bende gelmek istemiştim.
"Gelmesem de beni bulurdun." Dedim. Konuşur konuşmaz da boğazımı temizleme isteği ile dolmuştum çünkü sesim çok puslu çıkmıştı. Dudaklarını büzerek biraz düşünmüş "haklısın." Diyerek beni onaylamıştı.
Dizlerinin üstünde durmayı kesmiş ve yere bacaklarını bağdaş kurarak oturmuştu. Başımı tekrar kapıya çevirip dolan gözlerimi kapadım görmemesi için. Kendimi oldukça ezik hissediyordum onun yanında gözlerim dolduğu için.
"Beom-ah gözlerini aç." Sesini duyduğumda göz kapaklarım titremişti ama açmamıştım. Bana karşı bu kadar nazik olması garipti, şuan ölmüş olmam gerekiyordu.
Çenemde soğuk parmaklarını hissedince irkilerek gözlerimi açtım. "Ağlayabilirsin, sorun yok." Dediğinde gözlerimi açtığım için çoktan göz yaşlarım süzülmüştü bile. Dediğiyle kendi içimde bir şok yaşadığımda bu sefer kendimi tutamayarak sordum ona, "neden böylesin?".
Çenemdeki elini çekip kaşlarını kaldırmıştı. Neyden bahsettiğimi gayet iyi biliyordu. "Beni çoktan öldürmüş olman gerekmiyor muydu?"
Kendi topuğuma kendim sıkıyor gibi dursam da öyle değildi işte. Bana zarar vermeyeceği bariz belliyken bunun sebebini merak ediyordum. Yeonjun dememiş miydi, beni öğrenirse sülalemin içinden geçer, diye. Herkese tavrı bu olmuş olmalıydı ki öyle demişti, benim farkım neydi o zaman?
Dediğime cevap vermeyip eline telefonumu almış ve kilit ekranını açmıştı. Şifrem zaten yoktu. Benimde gözlerim yüzünden telefonuma çevrilmiş ve Yeonjun'dan bir sürü arama olduğunu görmüştüm. Bu sabah Yeonjun'un ne olur ne olmaz diye kaydettiği Soobin'in numarasını Taehyun görünce kıkırdamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Purgatory / taegyu
FanfictionChoi Beomgyu görevlendirilen kiralık, çaylak bir köstebekti ve tek amacı Kang Taehyun'un parmak iziydi. Ama Kang Taehyun, Choi Beomgyu'nun köstebek olduğunu biliyordu ve bu durum oldukça hoşuna gidiyordu. - "Çıt kırıldım duruyorsam neden beni seçt...