~"hemen, şimdi, indir silahını."
***
"Yeonjun'u ara, seni almaya gelsin. Yanında başka birisini getirirse ikinizi de yaşatmam."
***Eğer karşımdaki başka birisi olsaydı 'dalga mı geçiyorsun?' deyip geri bana verdikleri odaya giderdim ama şuan Taehyun'un hiç şaka yapıyormuş gibi bir hali yoktu.
Elindeki kadehi orta sehpaya koymuş, delici bakışlarıyla gözlerimin içine bakıyordu. Birkaç minik adım atıp telefonu almak için eğilecektim ki benimle gerçekten de dalga geçiyorlarmış gibi hissettim. Sanki gülmeye ihtiyaçları varmış da benim buradan çıkabilmek için yeşeren umuduma güleceklermiş gibi.
Taehyun durduğumu görünce "ne o, gitmek istemiyor musun?" Dedi sadece. Duruşumu düzeltip arkamda tetikte bekleyen meleze baktım. Korumalar ona Huening Kai diye sesleniyordu. İsmini bilmeme rağmen sanki söylersem beni boğacak gibi duruyordu. Huening Kai ile gözlerimiz kesişince gözlerini devirip güldü. Bugüne kadar bana hep iyi davranmıştı, neden birden değiştiğini anlayamıyordum. Kendisini oldukça sevmiştim de.
Önüme dönüp hızla eğilip telefonumu aldım. Kilit ekranını açıp Yeonjun'u aramak yerine mesajlara girdim ve konumu atıp yalnız gelmesini, hızlı olmasını yazıp kapattım. Elimdeki telefona art arda bildirimler gelmesiyle kilit ekranını tekrar açacaktım ki Taehyun'un sesini duydum. "İndir silahını." Sesi daha önce hiç duymadığım kadar sert ve otoriterdi. Dediğini anlayamadığım için bakışlarımı ona çevirdiğimde bana değil de arkamdaki bir noktaya dikmişti bakışlarını.
Yavaşça arkamı döndüğümde gözümün önünde silahın namlusunu görmemle nefesim kesildi. Anında elim ayağım boşalmış, telefon elimden kayıp gitmişti. Tam kurtulacağım derken alnımın ortasına dayanmış silah ile kanım çekilmişti. Şokta gibiydim, karşımda öylece duran Huening Kai'ye hiçbir şey yapamıyordum. Yapmaya kalksamda fazla bir şey ifade etmeyeceği çok belliydi çünkü silahı gergin eli sıkı sıkı sarıyordu. Tek fark alnımın ortasında olan kurşun olurdu. Vücudum titremeye başlarken sanki bana yardım edecekmiş gibi dönüp yardım dileyen bakışlarımla Taehyun'a baktım. Kalbim hızlı atması gerekiyorken ağır ağır atıyordu ve korkudan bayılacak gibi hissediyordum.
Bakışları hâlâ Huening Kai'de ve oldukça rahattı. Telefonum çalmaya başlamış ama asla kimsenin umurunda olmamıştı, benim bile. "Silahını indir Kai." Taehyun ile bakışlarımız kesişince bana güven vermek ister gibi gözlerini yavaşça kapatıp açmıştı. İçimdeki korku dinmemişti ama. Silah alnımın ortasından çekilse bile dineceğini sanmıyordum çünkü bu evde canımın bir güvencesi yoktu.
Huening Kai yüzündeki psikopat gülümsemesiyle Taehyun'a baktı. Tek eliyle sıkı sıkı tuttuğu silah hâlâ alnımın ortasına dayalı, tek eliyle de cebinden bir şey çıkarıp orta sehpaya büyük bir gürültüyle atmıştı. Ne attığına bakamamıştım çünkü silahın tetiğinde olan ve sinirden titreyen parmağı yüzünden, silahı sıkmayacak olsa bile alnımda bitebilirdi kurşun.
"Odasında buldum. Bununla seni delik deşik etse hiç birimizin ruhu duymayacaktı." Sustu. Kalbim bu sefer hızla atmaya başlayınca bakmasam bile neyden bahsettiğini çok iyi anlamıştım. Çekmeceden bulduğum kendi çakımdan bahsediyordu. "Sen onu bırakmak için benimle tartışırken o seni delme planları yapıyordu." Sesi daha çok 'bak ben haklıyım.' der gibiydi. Sinirli olması gerekirken mutluydu. Bu beni daha çok korkuttu.
Dediği gibi planları falansa hiç düşünmemiştim. O çakıyı alırken sadece bu evden kaçma ve olası bir durumda kendimi koruma düşüncesi vardı aklımda. Tekrar dönüp Taehyun'a baktığımda o bana ifadesizce bakıyordu. Kafamı iki yana belli belirsiz salladım. "Hayır." Diye de mırıldandım. Gözlerim orta sehpanın üzerinden sekip yere düşen çakıya çarptı. Nasıl bulabilmişti? Odamdan hiç ayrılmamıştım. Ayrıldığımda da hep kontrol ediyordum yerini. Bir milim bile kımıldamamış oluyordu yerinden hep.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Purgatory / taegyu
FanfictionChoi Beomgyu görevlendirilen kiralık, çaylak bir köstebekti ve tek amacı Kang Taehyun'un parmak iziydi. Ama Kang Taehyun, Choi Beomgyu'nun köstebek olduğunu biliyordu ve bu durum oldukça hoşuna gidiyordu. - "Çıt kırıldım duruyorsam neden beni seçt...