Masama oturmuş düzenlenmeyi bekleyen dosyalara bakarken hala sabahki olayları düşünüyordum. Böyle bir şey mümkün müydü? Ya da olma ihtimali var mıydı?
Jake hyung'un dedikleri doğru muydu? Acaba kafayı yemiş olabilir miydim? Omzumda hissettiğim el ile kafamdan geçen saçma soruları bir kenara attım."Otuzlarının tadını çıkart Sunoo!" Tabii Jake hyung'dan başka kim olabilir ki. Çantasını masasına bırakarak koltuğuna oturdu. Bu sırada bütün bir ofise günaydın demeyi de unutmuyordu. Aklıma gelen şey ile elimi hyung'un omzuna dokundurdum.
"Ah Sunoo sabahın köründe bile depresif görünüyor onun için üzülüyorum.
"Şakamı da anlamadı. Eh, ama Sunoo iyi birisi. Çok fazla iş varsa bile hemen yapmaya gönüllü oluyor. Ayrıca Heesung ile-Hızlıca elimi çektim. Bu gerçek mi? hayır, hayır gerçek olamaz. Kafamı eğip ellerime bakmaya başladım.
"Sorun nedir? Büyücü~" Kafamı kaldırıp Jake hyung'a baktım. Yoksa o anlattığı zırlavalıklar doğru muydu?
---
-Doğum gününden bir hafta sonra-Sabah yine her zamanki gibi iş için uyanıp günlük rutinlerimi halletmeye başladım. Dolabın aynasından saçlarıma baktığımda dağınık olduklarını fark etmiştim. Eh, zaten saçlarımla pek uğraştığım söylenemezdi. Son olarak takım elbisemi düzeltip çantamı alarak evden çıktım.
Açıkcası bu yeteneği kullanmaktan korkuyordum. Hayır, kim böyle bir şey ister ki? Bu yetenek sadece baş ağrısı yaratıyor. Evet, yanlış duymadınız kelimenin tam anlamıyla baş ağrısı. İnsanların düşündüklerini duymak korkunç. Bu yüzden çeşitli önlemler almaya başladım. Artık elektronik para kullanıyorum. Yoğun saatlerden kaçınmak için erken kalkıyorum. Bu sayede bir şeyler duymak daha aza iniyor. Bu yetenek büyü ya da sadece bir yanılgı olsa da hayatım pek de değişmedi. Eğer bu şehir efsanesi doğruysa bekaretimi kaybettiğimde bu yetenek de gidecektir öyle değil mi?
Şirkete girdiğimde asansörün olduğu tarafa doğru yürüdüm. Önümdeki herkese kibar bir şekilde binmelerini söyledikten sonra derin bir iç çektim. Neden ofis onuncu katta olmak zorundaydı ki.
"Günaydın." Kafamı çevirdiğimde gördüğüm kişi ile ister istemez geri çekildim. Park Sunghoon.
"Size de." Elini tekrardan asansörü çağırmak için tuşa götürdü.
"Bugün erkencisin."
"Ah, evet,"
"Asansörü kıl payı kaçırdık, ha. Merdivenleri kullanmak ister misin?" Eliyle merdivenleri gösterdiğinde, sadece bakarak bile nefesimin kesildiğini hissettim.
"Ne? Ama ofis onuncu katta."
"İyi bir egzersiz olurdu aslında." Dediği ile gülmeye başlamıştı. Göz kamaştırıcı! Asansör geldiğinde herkes sırayla girmeye başladı. Sunghoon ise içeriye giren herkese günaydın diyor ve eğilerek karşılıyordu. İçimden son derece popüler bir hayat geçirdiğini düşünmeden edemedim. En son giren adam ile arkaya doğru ittirildiğimde Sunghoon gülümseyerek omzumu tutmuştu.
"Çok şanslıyım. Sabah ilk iş olarak birbirimizle karşılaşacağımızı düşünmemiştim. Sinsice gülümsedim. "Çok fazla bakamam, şüpheli görünebilirim...Vay! Demek Park Sunghoon ofisteki birinden hoşlanıyor? Kafamı kaldırarak nereye baktığını kestirmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cherry Magic! Sunsun
FanfictionKim Sunoo 30 yaşına girdiğinde çeşitli güçler kazanır. İlk başta bu güç karşısında şaşkına dönse de, aslında hayatında pek bir şeyin değişmediğini düşünür. Ta ki Park Sunghoon'un düşüncelerini duyana kadar. /Dizi uyarlamasıdır! Cherry Magic! Au ...