5. Bölüm: Kovalamaca

323 39 147
                                    

"Nefret etmedim," Karşımda kafası karışmış bir şekilde, öylece yüzüme bakıyordu. Emin olmamakla birlikte seslendi. "Sunoo?"

Bu doğru, nefret etmedim. Sunghoon gereksiz bir oyun için bile defalarca özür dilerken, ben nasıl nefret edebilirdim ki. Onun daha fazla incinmesini ya da kırılmasını istemiyordum. Üzerine fazla kafa yormayarak konuşmaya devam ettim.

"Ş-şey aslında, ben daha önce hiç öpüşmedim."

"Ne?" Bir süre ne tepki vereceğini bilemedi daha sonra hafifçe gülümsedi. Hızlıca karşı çıktım. "Sakın gülme. "

"Gülmüyorum." Yüz ifadesini değiştirip boğazını temizledi. Bu haline deliler gibi gülmek istesemde kendimi toparladım.

"Demek istediğim, gördüğün üzere çok popüler birisi değilim. Öpüşmeyi bırak, daha önce birisiyle sevgili bile olmadım. Bu yüzden, çok gergindim. Sadece korktum. Yani başka bir deyişle, kötü hissetmen ya da canının sıkılması için ortada bir neden yok."
Derin bir nefes aldım, fazla hızlı konuştuğum için nefessiz kalmıştım. Tepkisini merak ettiğimden bakışlarımı tekrardan yüzüne çevirdim. Gülümsüyordu.

"Anladım. O zaman içim rahatladı. İlk öpücüğünü çalmamış oldum."

"Hayır, hayır demek istediğim şey bu değildi. Hey gülme demiştim." Karşımda kahkaha atan bir adet Park Sunghoon, yüzümün domatese dönmesi için yeterliydi. Boğazımı temizleyip devam ettim.

"Demek istediğim, nefret etmedim...Beni öpmenden." Bir anda gülmeyi kesti.

Sadece göz ardı etmeliydim belki, ama yapamadım. Ya da yapmak istemedim. Hissettiklerimin ne olduğunu bile bilmiyorken fazla emin adımlar attığımın farkındaydım. Fakat bildiğim tek bir şey vardı, o da bu adam hakkında daha fazla şey bilmek istiyor oluşumdu.

"Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?" O an aptal kafamda çeşitli lambaların yandı. Gerçekten ne anlama geldiğini biliyor muydum? hah, tabii ki de hayır.

Sunghoon yavaşça bana doğru yürümeye başladı. Bakışlarında anlam veremediğim bir derinlik vardı. Öyle ki altında ezilmiştim. Yaklaştıkça geriye doğru savsak adımlar attım. Bir anda boynumdan tutup kendine doğru çekti. Elinde onu meşgul eden su şişesini bıraktı ve diğer elini yüzüme koydu. Şişenin düşme sesiyle anlık öteki dünyaya göçsemde fark ettirmemeye çalıştım. Elini koyduğu yeri okşamaya başladı, gözlerimi kapadım. Tam o sırada ön cebimde bir şeyin titreştiğini hissettim.

"Ah, pardon." Cebimden telefonumu çıkartırken ellerim titriyordu. Hayır, neden böyle bir zamanda çalmak zorundasın ki. Arayan kısmına baktım ve derin bir nefes verdim. Jay arıyordu. "A-alo?"

"Bir felaket meydana geldi." Kaşlarım çatıldı. "Ne?"

"Aslında biraz önce," Konuşmanın devamı gelmeyince kapandığından şüphelendim. Kulağımdan alıp yüzüme doğru tuttum. Arama hala devam ediyordu. "Jay?" Diğer taraftan iç çekme sesi geldiğinde bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştım.

"Senden şüphe ettiğim için özür dilerim." Tam cevap verecekken telefon yüzüme kapandı. Nesi vardı bunun?

"Telefon görüşmen bitti mi?" Arkamı döndüğümde Sunghoon'nun varlığını hatırladım. Emin adımlarla bir kez daha bana doğru yürümeye başladı. Aramızdaki mesafeyi sıfırladı. Anın büyüsüne kapılıp tekrardan gözlerimi kapattım. Tam o anda teras kapısı açıldı. Korkuyla geri çekildim. Jeongin kapıyı açıp önce etrafına baktı, bizi gördüğünde ise kocaman gülümseyerek yanımıza koşmaya başladı. "Buldum sizi!"

Cherry Magic! SunsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin