9. Bölüm: Dansçı çocuk

289 25 114
                                    

"Tekrar kaçmak istesen bile artık gitmene izin vermeyeceğim Sunoo-ah."

"Sun!" Bilgisayardan kafamı kaldırdım, Sunghoon masamın başında dikilmiş, hazırladığım dosyalarda göz gezdiriyordu. O akşamdan beri bana böyle seslenmeye başlamıştı. Hoşuma gitmediğinden değil, sadece ofiste böyle seslenmesi biraz utanç vericiydi. Göz gezdirmeyi bitirdiğinde ellerini masaya yasladı, yüzüme doğru yaklaştı ve hafifçe fısıldadı.

"Datayı ayarladığın için teşekkür ederim." Gergince güldüm, gerçekten herkesin içinde böyle davranmak zorunda mıydı?

"A-ah evet." Uzaklaştığında derin bir nefes verdim. Göz kırptı ve kendi masasına gitmek için yanımdan ayrıldı. Önüme dönüp ellerimle alnımı ovuşturdum. Dün gece çok iyi bir uyku çektiğim söylenemezdi. Dosyaları elime alıp kenara koydum, biraz kafeine ihtiyacım vardı sanırım.

"Ha? Sunoo, sorun nedir?" Zombi gibi göründüğümden Jake hyung'a bakıp sorun olmadığını belirtircesine kafamı salladım, ofisten çıktım. Kafeteryaya inip sıcak bir kahve aldım ve boş bir masaya otudum.

"Bu çok sinir bozucu. Ofiste doğal davranmak istiyorum, ama o böyle davrandıkça hiçbir şey yapamıyorum."Kendi kendime mırıldanırken kahvemden bir yudum aldım. Sıcak olduğu için dilimi yakmıştım. Başımı yorgunca masaya koydum ve karşımda duran camdan etrafı seyretmeye başladım. Sabah olduğu için aydınlık, sessiz ve sakindi. Gözlerimi kapatacakken önüme düşen karaltı ile korkuyla kafamı kaldırdım.

"Beni mi düşünüyordun?" Park-birazcık sinir bozucu olsada tatlı olan- Sunghoon'dan başka kim olabilirdi ki. Siyah saçlarını özenle taramış ve ortadan ikiye ayırmıştı. Giydiği takımın ceketini hafifçe geriye attı, ellerini pantolonunun cebine koydu. Bu sırada hala gözlerimin içine bakıyor, belli bir cevap bekliyordu sanırım. Kızaran kulaklarıma aldırmayarak önüme döndüm.

"Ah, hayır. Şey..."Yüzüne fazla bakmamaya çalışıyordum, o ise her geçen saniye inadına daha fazla yaklaşıyordu. En sonunda pes ettim. Demek böyle oynamak istiyordu. Bakışlarımı direkt gözlerine çıkardım. Kısa bir an afallasada fazla bozuntuya vermedi.

"Evet, seni düşünüyordum Hoon-ah." Yüzü kızarmaya başladı. Önündeki sandalyeyi çekip oturdu.

"Beni hep yakalamayı başarıyorsun ha," Gururla gülümsedim. İlk başlatan oydu sonuçta. Aklına gelenle tekrardan lafa girdi. "Yarın müsait misin?"

"Ah, evet... Müsaitim." Kollarını masaya yasladı.

"O zaman, birlikte bir yerlere gidelim."  Üzerine  düşüneceğim sıra yanımdan kalktı ve sandalyeyi düzeltti. Saatini gösterdi.

"Molam bitmiş, yarın seni alıyorum o zaman." Bilerek yapıyordu değil mi?

"Yarını dört gözle bekle, mükemmel bir gün haline getireceğim."

---

Önümde duran kıyafetlere baktım. Gerçekten asla seçim yapamıyordum ve Sunghoon'un gelmesine yirmi dakikadan az bir süre kalmıştı. Tanrım, bir ilişkin olunca düşünecek o kadar fazla şey oluyor ki! Dolap aynasından kontrol amaçlı kendime baktım. Hayatımda saçlarıma bir kez bile şekil vermemiş olan ben, ilk kez saçlarımı yapmıştım. Üzerimde beyaz bir gömlek ve lacivert bir süveter vardı, altına da siyah kumaş pantolon giymiştim. Güzel olmuştu sanırım? Kapının çaldığını duyduğumda elimdekileri yatağın üzerine bırakıp çabucak odadan çıktım. Nasıl bu kadar hızlı gelebilmişti.

Cherry Magic! SunsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin