Beklenen bir durum değildi ama Haruchiyo'nun canı su Tanrısı Rindou tarafından bağışlanmıştı. Onun adına seviniyordum tabii ki. Düğün yerine cenaze yapmak zorunda kalsaydık korkunç olurdu.
Bugüne kadar hiçbir arkadaşımı yitirmemiştim ve böyle bir şeyi görmeye hiç de niyetli değildim ama Tanrı'nın gazabına uğrayacağımıza inanmaya başlamıştım çünkü böylesine bir bağışlamanın bedeli olmalıydı. Toplu halde ödeyeceğimiz bir bedel.
"Biz vaziyet alalım en iyisi." dedi Takemichi, sanki kafamın içinden geçenleri duymuş gibi. "Tanrı Rindou birimizi affettiyse, alayımızın ağzına sıçacak demektir. Meşhur Aoyama Köyü'ne yaptıkları malum. Bizi de sonsuz kışa hapsetse yeridir."
Aoyama kalabalık bir köydü. Yani, bir zamanlar öyleymiş. Sonra Tenjiku'ya karşı ayaklanmışlar. Elbette ki güçleri Tanrılar'ın gücü karşısında hiçlikten ibaret olduğundan kaybetmişler. Ceza olarak da Tanrı Rindou, Aoyama'yı sonsuz kışa hapsetmiş. O insanlara ne olduğu bilinmiyor ama şimdi Aoyama donmuş bir köyden başka bir şey değildi.
"Rindou'nun sonsuz kışı mı yoksa Izana'nın yıldırım yağmuru mu?" diye gülerek Takemichi'ye takılmaya çalıştım. "Acaba Tanrılar belamızı nasıl verecekler?" Takemichi gülmedi. "Affedersin! Ortamı biraz yumuşatmak istemiştim."
Ortamın yumuşaması için benim kötü esprilerime ihtiyacımız yoktu. Emma ile Draken'in düğünü bu görevi fazlasıyla üstleniyordu zaten. Birazdan herkes eğlenmeye başlayacaktı ve bir anlığına Tanrılar'ın yargısı aklımızdan uçup gidecekti. Sadece bir anlığına tüm sorunlarımızı unutup, gülümseyecektik ve çok eğlenecektik.
"Lan Haru, cidden Tenjikular'a ajanlık mı yaptın?" Az ileride Baji, günün olay ismi Haruchiyo ile konuşuyordu. "Nasıl yakalandın? Hangisi anladı senin ajan olduğunu? Yuh ya! Göksaray'da kim bilir neler neler yaşamışsındır! İhtiyar heyeti anlatman için seni rahat bırakmayacaktır."
"Yakalandım ama kesinlikle buna değdi oğlum. Şu an ölsem bile, edindiğim bilgileri size aktardığım müddetçe gözüm açık gitmem. İhtiyar heyetine ise hiçbir şey anlatmayacağım. Pezevenkler tüm bilgileri toplayıp toplayıp kendilerine saklıyorlar. Bir bok bildikleri de yok.. Uygun bir vakitte bizimkileri toplayalım da daha detaylı konuşalım."
"Haruchiyo!" Arkadaşımızın ağabeyi Takeomi nereden geldiğini görmediğim bir şekilde, ansızın yanımızda belirmişti. "Az önce canını zor kurtardın. Bundan sonra götünün üzerine mi otursan acaba? Bir dahaki sefere bu kadar şanslı olmayabilirsin."
Gençler, bizim gibi kanı kaynayanlar, hala Tanrılar'a karşı bir şansımız olduğuna inanırken daha yaşlı insanlar ise Tanrılar'la bu şekilde uğraşmanın intihar olduğunu düşünürlerdi ve küçüklerine daima engel yaratırlardı.
"Aman neyse ne!" Dedi Haruchiyo ve ağabeyi görmeden bize göz kırptı. "Bir anlığına hayatıma heyecan kattım sadece. Açık büfe nerede? Az daha idam ettirilecek olmak beni acıktırdı." Etrafına bakındı. "Gidelim, Baji."
İki yakın arkadaş kaçarcasına yanımızdan uzaklaşırken, Takeomi bu sefer bana ve Takemichi'ye sardı. "Ciddiyim çocuklar, Tanrılar'la aşık atamazsınız. O yüzden hepiniz oturun götünüzün üstüne. Kıçınıza rahat batmasın."
Ona yalandan bir söz vererek yanından uzaklaştık. Herkes bilirdi ki tüm Japonya, Tanrılar'a saldırmak için bir açık vermelerini beklerdik. O yüzden Haruchiyo'nun söyleyecekleri daha şimdiden çok önemliydi.
"İyi ki tek çocuğum!" Diyerek şükür moduna geçti Takemichi. "Yani düşünsene, sürekli her hareketime karışan bir ablam ya da ağabeyim olsaydı çıldırırdım."
"Aslında Takemichi sadece tek çocuk değil, aynı zamanda da bir yetimdi ve Shibuya köyünden de değildi, çok küçükken söyledikleri için nereden geldiğini asla hatırlamadığım, bizimle büyüdüğü için bizden biri olmuş bir mülteciydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankoku Jidai 卍 Tokyo Revengers AU
Fanfictionİnsanların hükmedebildiği dört element vardı ve dünyamızı Tenjiku ismiyle bilinen yedi Tanrı yönetiyordu. Onların merhametli Tanrılar oldukları söylenemezdi. Daha da kötüsü yenilmez ve Tanrı isminden bekleneceği üzere ölümsüz olmalarıydı. Gaddar Tan...