Bir zamanlar Tanrı Izana sıradan bir insandı; tüm Tanrılar insandı. Bu da onları elbet bir şekilde yenebileceğimiz anlamına geliyordu. Üstelik elimizde Zamancı varken onlarla baş etmek çocuk oyuncağı olmalıydı veya belki de ben yanılıyordum. Zamancı'yla bile boku yemiş olabilirdik.
"En azından artık sizinle nasıl baş edeceğimi biliyorum." dedi Takemichi. "Geçmişe gidip Tanrı Izana'yı daha ölümsüzlüğü hatta daha sizi bile bulamadan öldüreceğim ve sizleri de kendi hallerinize bırakacağım ancak yine de bir sorunum var... Tetikleyici yok."
Birilerini öldürmek kulağa korkutucu gelse de Tanrı Izana da yıllar boyunca Takemichi'nin sayısız arkadaşının ölümüne sebep olmuştu. Bu nedenle sadece birkaç saniye düşününce Takemichi'nin bu intikamı hak ettiğine kendimi ikna ettim.
"Orasını ben bilmem." dedi Tanrı Rindou. "Tanrılar son zamanlarda fazlasıyla gerginler. Acısını ölümlülerden çıkarmayı seviyorlar, biliyorsun. Bütün Japonya'yı yok etmeden önce onları durdursan iyi edersin. Aksi takdirde yeryüzünde sen ve Tanrılardan başka hiçbir şey kalmayacak."
Bu görüşmenin ardından hemen eve döndük. Yol boyunca kimsenin ağzını bıçak açmamıştı ve evlere dağıldığımızda, Takemichi ile şatoda olanlar hakkında konuşmadık. Onun tedirgin olduğunu biliyordum. Yalnız başına ilerlemek istediğinden de emindim ama ben kardeşimi asla yalnız bırakmamayı kafaya koymuştum.
Bir süre hatta birkaç gün daha Takemichi bu konu hakkında tek kelime etmedi. Bazı zamanlar bir anda ortadan kayboluyordu ve kime sorsam bana onun nerede olduğunu söyleyemiyordu. Gün içerisinde bir anda ortadan kaybolmaları dikkat çekici bir hal aldığında ise geceleri kaybolmaya başladı.
Benimle iletişimini sınırlı tutuyordu; yine konuşuyorduk ama Tanrılar, Zamancı ve Tetikleyici hakkında tek kelime etmiyordu. Ona hiç yardımcı olmamıza izin vermediği için başımıza bir felaket daha geldi. Kazutora'yı kaybettik.
Tanrılar tam takım bir halde Shibuya'ya indiklerinde huzursuz edileceğimiz kesindi. Zaten daha önce hiç hayırlı bir iş için geldikleri olmamıştı. Her daim bela getirir ve arkalarında gözyaşı ve öfke bırakırlardı.
"Elit Meclisi'nde neredeyse bir aydır boş bekleyen bir koltuk mevcut." diye başladı Tanrı Izana. Bunun açıklamasını herkes biliyordu: İçimizden birini bir daha asla görülmemek üzere kaçıracaklardı. Yani, içimizden bir kişi artık bir nevi ölü sayılacaktı. "Meclis koltuklarımız için sadece çok özel bükücüleri seçtiğimizi biliyorsunuz... Kazutora, öne çık!"
Bir anda kalp ritmim hızlandı. Elit Meclis için Kazutora seçilmiş olamazdı. O bizim arkadaşımızdı. Onu kaybetmek istemiyordum. Diğer Toman üyeleri de benim gibi huzursuz olmuş gibi görünüyorlardı. Öne atlamamak için içlerinde bir şeyleri bastırdıklarını biliyordum.
"Be-ben mi?" diye kekeledi Kazutora. "Neden ben?" Seçilen herkes inkar aşamasında bu soruyu sorardı ama ne soru sorarsan sor ya da ne kadar direnirsen diren Tanrılar seni götürürdü.
"Çünkü sen özelsin. Seni diğer bütün bükücülerden ayıran bir özelliğin var." dedi Tanrı Izana. "Sen bir toprak bükücüsün, öyle değil mi, Kazutora?" Kazutora başıyla onaylayınca Tanrı Izana kahkaha atarak devam etti. "Yanılıyorsun? Sen sıra dışı bir bükücüsün. Daha önce örneğine pek rastgelmediğimiz türden... Her nasıl olduysa sen toprak değil, doğa bükücüsün. Nadir rastlanan doğa bükücü, Elit Meclise hoş geldin."
O gece Shibuya Köyü'ne sessizlik çöktü. Herkes giden genç için üzülüyordu. Bir kısım insan, Kazutora'nın evine gitmiş, çocuğun annesine destek olmaya çalışıyordu. Bu kasvetli ortam benim için boğucu olduğundan yanıma biraz yiyecek alarak Toman Karargahı'na saklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankoku Jidai 卍 Tokyo Revengers AU
Fanfictionİnsanların hükmedebildiği dört element vardı ve dünyamızı Tenjiku ismiyle bilinen yedi Tanrı yönetiyordu. Onların merhametli Tanrılar oldukları söylenemezdi. Daha da kötüsü yenilmez ve Tanrı isminden bekleneceği üzere ölümsüz olmalarıydı. Gaddar Tan...