Gördüklerimiz bana kalırsa inanılmazdı. Tanrı olduğunu düşündüğüm insanların ikisinin aslında zamanında bizden farklı olmadıklarını öğrenmiştim. Hatta gördüğüm kadarıyla, hem Tanrı Ran'ın hem de Tanrı Rindou'nun duygusal yönleri baskındı.
"Bu olayı duymuştum." dedi Zamancı olduğunu daha yeni öğrendiğim Takemichi. "O sıralarda Kyoto şehrinde bir girişimciydim ve insanlığa çağ atlatmak adına bir icat arıyordum. Dünyada değişim zamanı gelmişti ama hiç hareket yoktu. O yüzden el atmaya karar vermiştim."
"Bildiğini tahmin edebiliyorum." diye devam etti Tanrı Rindou. "O zamanlar Roppongi'nin başına geleni duymayan kalmamıştı. Ne yazık ki Minato şehrindeki kelle avcıları peşimize düştüler. Hem ağabeyim hem de ben bükücüydük. Bu yüzden ortadan kaldırılmamız gerekiyordu. En iyi avcılar peşimize düştü."
Tarih bilgilerime dayanarak, söylenenlerin doğru olduğunu biliyordum ve bunu bizzat birinci kişiden dinlemek, yaşananların gerçekliğini tam anlamıyla kanıtlıyordu ama bana bu durum o kadar saçma geliyordu ki! Bükücüler... Günümüzde o kadar kıymetlilerdir ki! Tarih boyunca öldürülmelerinin hiçbir mantığı yoktu.
Takemichi bir itirafta bulundu. "Bunun için Kyoto'lu girişimci Natsuke öldü ve Minato'lu kelle avcısı Kaede ortaya çıktı. Size on beş yaşına geldiğinizde ulaşmayı başardım ve... Bundan sonra göreceklerin seni biraz şaşırtabilir, Rindou."
Etrafımızda yeniden anılar canlandı. Dev bir kütüphanedeydik ve ortam o kadar gerçekçi görünüyordu ki sanki elimi uzatsam raflardaki kitaplara dokunabilirdim. Büyülenmişçesine bu dev yapıyı izlerken önümden kıpkırmızı, uzun saçları ve yusyuvarlak mavi gözleri olan bir kız geçti. Asla bizim bölgemizdeki insanlara benzemiyordu.
"Nilou," dedi bir adam, sesi kütüphanede yankılandı (Evet, Genshin'deki Nilou). Kız ona doğru ilerlerken adam devam etti. "En iyi ajanımız olarak sana vermek istediğimiz çok özel bir görev var." Kız tek kelime etmedi, itaat edercesine başını öne eğince görev verildi. "Kelle avcısı olacaksın. Senden peşine düşmeni istediğim iki bükücü var. Haitani kardeşler. Şerefsizler beş yıldır saklanıyorlar. İzlerine dahi rastlayan olmadı. Gezginler bile onları görmediklerini söylüyorlar. Büyük kardeş Ran bir ateş bükücü, kardeşi Rindou ise su bükücü. Onların canını istiyoruz senden."
"Nilou!" dedi Rindou, sanki gözünün önündeki yerine başka anılara takılıp kalmış gibi. "O-onun ajan olduğunu bilmiyordum ve bu çok saçma! Nilou da su bükücüydü... Görevi veren adamı tanıyorum. Kai. Nilou'yu öldürmüştü... On beş yaşında olduğumuza göre, görevi aldıktan çok kısa süre sonra Nilou bize ulaşmayı başardı... Ona ilk görüşte çarpıldım."
Takemichi sanki bir şeyleri batırmış gibi toparlamaya çalıştı. "Aa- Şey- İnan bana, o da seni çok sevdi ve sana ihanet etmeyi reddetti." O konuşurken kütüphaneye gece karanlığı çöktü. Ortam yalnızca ay ışığıyla aydınlanıyordu. Parlak bir dolunay gecesiydi.
"Nilou, geldin demek!" Az önce gördüğümüz ve isminin Kai olduğunu öğrendiğim adam artık daha gergin görünüyordu. Kötü günler geçirdiği her halinden belliydi. Kaşlarını çatmaktan alnı kırışmıştı, göz altları halkalıydı. "Sen geldin gelmesine ama neden hala Haitani kardeşlerin ölüsünü önümüze sermedin anlayamıyorum. Onlara ulaştığını söylememiş miydin? O halde ne bekliyorsun?.. Umarım onlar aracılığıyla büyük bir bükücü örgütüne ulaştığını söylersin de beklentilerimiz karşılanır."
"Kai-san,' Nilou birden bize doğru döndü. "Kaede-san, özür dilerim." Kızın gözlerinin dolmasıyla ağlamaya başlaması bir oldu. "Bana verdiğiniz bu görevi yerine getiremeyeceğim... Şov devam edemez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankoku Jidai 卍 Tokyo Revengers AU
Fanfictionİnsanların hükmedebildiği dört element vardı ve dünyamızı Tenjiku ismiyle bilinen yedi Tanrı yönetiyordu. Onların merhametli Tanrılar oldukları söylenemezdi. Daha da kötüsü yenilmez ve Tanrı isminden bekleneceği üzere ölümsüz olmalarıydı. Gaddar Tan...