Çağan Şengül - Canım Yanıyor*yüzüme gülüyor, elinde tutuyor, sırtıma saplıyor bıçakları*
💦
"Berşan, 7 numaraya sen bak!"
Bir kez daha içeriden ismim seslenilince elimdekini sinirle tezgâha fırlattım. Hafif ıslak olan sarı bez parlak mermere yapışırken çıkan tok ses mutfaktaki bakışların bana dönmesini sağlamıştı. Hepsine aynı ters bakışlarım gönderdim. Gizlemek için çabalamadığım öfkem gözlerini korkutmuş olmalı ki çekinerek işlerine devam ettiler. O sırada içeriye giren Ensar gerginliği fark etmiş, elindeki kirli tabakları bırakırken 'Ne oldu?' dercesine göz kırpmıştı.
"Siz içeride dört kişi oyun falan mı oynuyorsunuz?" dedim sesimi kısık tutmaya çalışarak. "Mutfağı ben aldığım halde Özgül masalara bakmam için çağırıp duruyor, sabahtan beri bir tezgâhı temizlemeyi bile bitiremedim!"
İş bölümünde Özgül'e kasa, Ensar, Sena, Elif ve kıvırcık bir çocuğa müşterilerle ilgilenme işi düşmüştü. Ben ise ardı arkası kesilmeyen siparişler için mutfağa yardıma gönderilmiştim. Belki de iki dakikada bir masa servisi için çağırılmasaydım onlara gerçekten yardımcı olabilirdim.
Sıkıntılı bakışları yüzümü turladı. "İçerisi çok yoğun ve Sena yine ortalıklarda yok. Elif ve ben de hepsine yetişemiyoruz. Ne yapmamızı bekliyorsun Berşan?"
Elim şakaklarıma doğru hareketlendi ve sinirden belirginleşen damarımda durdu. Yavaş hareketlerle ovdum. Saat daha bire bile gelmediği halde karınca yuvasından farksız olan kafeye göz attım. Hafta sonu olduğu için çoğu aile kahvaltıya gelmişti. Bazı masalarda ise boş vakitlerini değerlendiren tek tük liseli gruplar vardı.
"Tamam." dedim pes ederek. Ona yüklenmemin bir anlamı yoktu sonuçta. "Sen 7 numaraya bakıver iki dakika. Sena'ya bakacağım."
Beni onaylayarak kapını eşiğinden gördüğüm kadarı ile beklemekten sinir küpüne dönmüş masaya ilerledi.
Hemen yan tarafta bulunan lavaboda ellerimi yıkadım ve ara koridora çıktım. Önümden geçen genç garsonu durdurdum. Kendisi lise öğrencisi olmakla beraber yarı zamanlı olarak burada çalışıyordu. Sadece hafta sonları fazladan para alabilmek için bütün gün buradaydı. Adını henüz bilmiyordum.
"Sena'yı gördün mü?" dedim fazla oyalamadan. Elindeki boşları mutfağa götürüyordu.
"Yeşil gözlü abla mı?"
Başımla onayladım.
"Yağız Bey'in yanında sanırım." dedi ve teşekkür etmeme fırsat bile vermeden hızla işine döndü.
Artık aşinası olduğum kapının önünde dururken derin bir nefes aldım. Sena'nın burada olmasına artık şaşırmak gelmiyordu içimden. Yedi yirmi dört bu odanın içine girmek için uğraştığı için beklediğim bir hareketti.
Ahşap kapıya yumuşak olduğunu düşündüğüm bir şekilde iki kez vurdum ve 'Gir!' komutunu beklemeden kapıyı araladım.
Tanıdık ama hangi aroma olduğunu bilmediğim o koku yine yüzüme vurdu. Her zamanki gibi büyük bedeni ile masasına kurulmuş, parmakları küçük kahve fincanının ağzında daireler çiziyordu.
Açılan kapı ile toprak gözlerini üzerime dikti ama ona bir kez daha bakmadım. Onun yerine karşısındaki koltuk takımında oturan ve rahatlıkla kahvesini yudumlayan Sena'yı gözlerimle öldürmeyi seçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Islak Parmak Uçları
FantasíaGözlerden uzak, ıssız bir sokakta başladı her şey. Gök aya kavuştuğunda, kadının içinde sakladığı şeytan göründü. Cehennem soğudu, hislerin kavrulduğu ateş harlandı. Ruhu sarhoş kadın, acısı mayhoş kalbe düştü. Adam şeytanı saklandığı ininden çıkard...