11- Sarhoş

763 69 34
                                    

00:32

Selman: Selam.

00:34

Muzaffer: Swlaam,

Selman: Uyuyor muydun?

Muzaffer: Ypk uyqnihim

Selman: Neden yazamıyorsun?

Anlamıyorum da yazdıklarını.

Muzaffer: OFF

Selman: Ne oluyor Muzaffer?.

Muzaffer: Disardaa kalfim

Selman: Neredesin?

Muzaffer: Kapidayim evimdw

Selman: Tamam bekle. Kal orada. Geliyorum.

Muzaffer: Tamam.

Selman Çevrimdışı
Muzaffer Çevrimdışı

...

Telefonu, üstümdeki sweatin cebine koydum ve arabaya geçtim. Yazdıklarından bir şey anlamamıştım. Muhtemelen içmişlerdi Selim'le. Selim, eve geldiğinde hafif çakır keyifti ama Muzaffer baya içmiş olmalıydı ki, doğru dürüst yazamıyordu bile.

Birkaç dakika içinde, Muzaffer'in evinin oraya geldim. Kapının önünde oturuyordu. Arabadan inip, yanına gittim.

"Muzaffer. Ben geldim." dediğimde, bir şeyler mırıldandı. Kolundan dürttüm biraz sertçe. "Muzo aç gözlerini benim Selman." dedim bu kez. Yüzünde küçük bir gülümseme belirirken, yavaşça araladı gözlerini.

"Günaydın Selman." dediğinde, istemsizce gülümsedim.

"Günaydın Muzo." dedim ve kaldırmaya çalıştım. Kendine gelmesini beklesem sabah olurdu.

"Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda, kolunu omuzuma attım. Aslında kucağıma da alabilirdim ama ne olur ne olmaz birileri görebilir ve yanlış anlayabilirdi. Bu yüzden bütün yükünü üstüme alarak arabaya doğru götürmeye başladım.

"Oo ne zaman akşam oldu ya?" dedi arabaya giderken. Anlaşılan iyice zom olmuştu. Algıları kapalıydı.

"Uyan da balığa gidelim Muzo." dedim ve arabaya bindirip, kemerini taktım. Benden küçük ve hafif olduğu için çok zorlanmadan halletmiştim.

Direksiyona geçtikten sonra, ona doğru baktım. Gözleri yarı açıktı. Sızmak üzereydi. Bu yüzden hemen arabayı çalıştırdım ve mahalleden çıktık. Çarşıdaki sürekli açık olan çorbacıya götürdüm. Sert bir kahve iyi gelirdi.

Yaklaşık bir beş dakika kadar sonra çarşıya geldik. Muzaffer'i arabada bırakıp, karton bardakta sert bir kahve aldım. Arabaya binip, kahveyi kenara koydum. Muzaffer'e seslendim ve uyanınca kahveyi verdim. Zar zor bir iki yudum aldı. Yüzünü buruşturarak içti onu da.

"Çok tatsız bu ne?" dedi yüzünü buruşturarak. Kendine gelmeye başlıyordu. Arabayı çalıştırdım ve deniz kenarına sürdüm. Biraz da temiz hava alsa, tamamen kendine gelirdi.

"Ayılman için içmen gerekiyor. Bitecek o." dedim. Oflayarak onayladı ama içti de.

"Bitti." dedi ve bardağı, arabanın ön kısmına koydu. "Off başım ağrıyor." diye mırıldandı.

"O kadar çok içersen ağrır tabi. Ne derdin vardı da içtin o kadar?" diye sordum. Aslında tahmin edebiliyordum neden o kadar içtiğini ama deli gibi de korkuyordum doğru olmasından. Gönül meselesi bu kadar içirdi bu yaştaki adama anca.

"Bir derdim yok." dedi ve başını koltuğa dayayarak gözlerini kapattı. Ben de arabayı deniz kenarına doğru sürdüm. Tam denize doğru duruyorduk. Burada oturup, kız kulesi manzarasını izlemeyi çok severdim ama malesef artık bir kız kulesi yoktu ortada.

"İnmek ister misin?" diye sordum. Dışarıya baktı birkaç saniye. Gecenin bir körü de olsa, insanlar vardı dışarıda.

"Gerek yok. Açıldım zaten daha iyiyim teşekkürler." dedi. Başımı salladım bende. Bir süre arabada oturup, manzarayı izledik.

"Gidelim o zaman." dedim bir süre sonra. Mırıldanarak onayladı Muzaffer'de. Mahalleye doğru sürdüm arabayı ama biraz daha Muzaffer'in yanında kalmak istiyordum.

"Şey..." deyince ona baktım anlık. Daha sonra yine yola çevirdim bakışlarımı. "Sakin bir yere mi gitsek? Seninle konuşmak istediğim şeyler var." dediğinde, kalbim hızlanmaya başladı. Sessizce yutkundum ve başımla onayladım. Ne konuşacağını tahmin edebiliyordum az çok. Umarım canım çok yanmazdı...

Yorumlarınızı bekliyorum ✨️

GÖNÜL MESELESİ (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin