1

1.1K 100 48
                                    

(Jisung)

"Nasıl vampirsin lan sen?" Sana ne amına?!

"Ya sana ne?! İnsan kanını sık içmemem seni ilgilendirmez! Hatta benimle alakalı hiçbir şey seni ilgilendirmez!"

"O zaman arkadışını da kardeşim ilgilendirmez! Söyle şu Hwang'a, bıraksın kardeşimin peşini!"

"Sen döve döve anlatıyorsun zaten! Git döv, aracı değilim ben, enayi!"

"Hem o nasıl vampir ya? İnsan arkadaşı var." Sinirle soludum.

"Seni ilgilendirmez! Karışma vampirlere ya!" Kafasını yana eğdi.

"İnsanlara mı karışayım? Her neyse, sen burada kendi kendini ye. Kana ihtiyacım var benim, gitmeliyim."

"Siktir git Lee Know!" Çapkın çapkın gülümsedi.

"Sik de gideyim."

"Lee Know!" Kahkaha atıp hızlıca bir büyü mırıldandı ve ortadan kayboldu. Arkasından en yaratıcı küfürlerimi sıralıyordum. Büyük annesi üvey ve cadı olduğu için ona her türlü büyüyü öğretmişti. Benim ve diğer vampirlerin aksine büyü yapabiliyordu. Baş düşmanımsın Lee Know!

Onun gibi büyü yapamadığıma sinirlenip telefonu elime aldım ve Hyunjin'i aradım. Evet, telefon kullanıyoruz.

"Hanji, zamanlamanı-"

"Neredesin lan sen?!" Bağırmamla susmuştu.

"Felix'e yürüyordum. Sen arayınca da bir şey duymuş gibi kaşlarını çattı ve abim çağırıyor dedi sonra da büyü yapıp gitti. Beni korkutmak için hep aynı bahaneyi kullanıyor artık." Bu sefer bahane değil.

"Gerçekten abisi çağırmıştı salak. Az önce yanımdaydı, tartışıyorduk. Oradan biliyorum."

"Ha, o zaman ben kaçayım buradan. Birazdan gelebilir çünk- Aha geldi. Selam Lee Know hyung!" Wow.

"Ee, ben kapatıyorum. Sen dayağının keyfini çıkar dostum." Telefonu yüzüne kapattım ve eve doğru yürümeye başladım. Yürümeyi uçmaya tercih ederim. Şey, yüksek yerleri pek sevmem de ben. Biliyorum, bir vampirin yüksekten korkması saçma. Eve ulaştığımda kapıda ağaç olmuş Chan hyungu görmüştüm.

"Selam hyung. Neden kapıyı çalmadın ki? Seung içerideydi." Dalga geçercesine sırıtıp kapıyı çaldım. Seungmin kuzenimdi ve Chan hyung ondan hoşlanıyordu. Onunla konuşamazdı çünkü utanıyordu. Ayrıca en fazla sohbetleri 'selam'dan ibaretti.

"Hahaha, çok komiksin Hanji." Kıkırdadığımda kapı açıldı.

"Nerede kaldın Hanji-" Chan hyungu görünce duraksamıştı. "Ov, sen..."

"Sana da selam Seung." İçeri girdiğinde ben de Seungmin'in sorgulayan gözlerine karşılık omuz silktim ve ben de içeri girdim.

"Hanji." Uyarıcı ses tonuna karşı gülümsedim. "Ne işi var onun burada? Ahh." Kolumdan tutup beni durdurdu ve kulağıma yaklaştı. "Ondan hoşlandığımı biliyorsun ama..." Gözlerimi kaçırıp ellerimi teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdım.

"Benim suçum yok, kendi gelmiş. Ayrıca kabul et, gelmesine sevindin." Göz kırpıp Chan hyungun peşinden oturma odasına gittim.

"Han Jisung!" Gülümsemem büyümüştü.

"Efendim Kim Seungmin!" Oturma odasının kapısında belirdiğinde Kıkırdayıp Chan hyungun yanındaki koltuğa oturdum. Sinirle soluduğunda Chan hyung tek kaşını kaldırıp bir Seung'a bir de bana baktı. Chan Seung'a gülümsediğinde Seung kıpkırmızı olmuştu. Yutkunup kapıdan uzaklaştı ve mutfak tarafına doğru ilerledi. Birkaç saniye sonra mutfağın ters yönüne doğru gitti. En sonunda tekrar yanımıza geldi.

"Hanji."

"Efendim?" Kurumuş dudaklarını ıslattı sonra tekrar yutkundu.

"Kütüphanenden kitap dızlayıp gidiyorum ben." Omuz silktim.

"Ne istiyorsan yapabilirsin." Chan hyunga baktığımda gülümseyerek kuzenim salağına baktığını görmüştüm. Tanıdığım en zeki kişi o olmasına rağmen iş Chan hyung olunca dünyanın en salak insanı olabiliyordu.

"Tamam. İyi çalışmalar size." Kendimi tutamayıp gülmeye başlamıştı. İkisi de bana salakmışım gibi bakıyordu. Gülüşlerimin arasında konuşmaya başladım.

"Siz... Siz iki salak... Siz kör musünüz acaba?" Hâlâ aynı sekilde baktıklarını gördüğümde kendimi düzelttim. "Her neyse... Seung, sen gidiyordun. Hadi kuzum, hadi naş."

________________________________________

Yeni fice basladik bismillehhhhhhh

Kaçınci ficim ya bu saymaktan gina geldi

Mahperi / minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin