(Jisung)
Uyumaya çalışıyordum ama uykum yoktu. Olmuyordu, uyuyamıyordum. Bu arada sandığınız gibi güneşte uyuyup geceleri uyanık kalmıyoruz çünkü bizim evrenimizde gündüzleri güneş olmaz, hep gecedir. Sabah ya da akşam olduğunu çalan çanlar ile anlarız.
Uyuyamayacağımı anlayıp yanımdaki mumu yaktım ve oflayıp doğruldum. O sırada karşımda bir beden belirmişti. Lee Know!
"Lee Know! Milletin evine böyle izinsiz giremezsin!" Omuz silkip karşıma oturdu. "Hem sen neden geldin?"
"Uyuyamadım."
"Ee, ben ne yapayım?" Ofladı.
"Bilmiyorum. Sadece gelmek istedim."
"İyi o zaman. Git, uyuyacağım."
"Senin de uykun yok, biliyorum." Nereden amk?
"Nereden biliyorsun ki?"
"Jis ninenin bana verdiği sihirli küreden seni izledim."
"Sapık!" Ona arkamdaki yastığı fırlattığımda kenara çekilip yastıktan kaçtı. Diğer yastığı kafasına geçirdiğimde kaçamamıştı ama. "Pis sapık!"
"Yah Jisung, bir dur." Ellerimi tek eliyle birleştirip tuttu ve hızla beni yatak başlığı ile arasına aldı. Onu itmeye çalışmıştım ama sadece çalışmakla kalmıştım. İtememiştim.
"Ya git!"
"Bağırıp durma, milleti uyandıracaksın Hanji."
"Uyanırlarsa uyansınlar. Yeter ki beni senden kurtarsınlar." Göz devirdi.
"Sanki ananı, bacını öldürdüm. Ne bu sinir, anlamıyorum ki." Sinirle ona bakıyordum. "Ne? Öldürdüm de ben mi bilmiyorum acaba?" Boşta olan elini belime götürüp t-shirt sıyrıldığı için açılmış olan yere koydu ve okşamaya başladı.
"Yapma." Gülümsedi.
"Ne o? Etkilendin mi yoksa?" Kafamı hızla iki yana salladım.
"Asla." Yavaşça okşamaya devam ederken elini yukarı doğru çıkarttı. Hızlı bir şekilde ayağımla beraber onu ittim. "Minho, siktir git." Gülüp yataktan kalkmıştı.
"Chan hyung gibi tabutta uyuyorsundur sanmıştım."
"Ah, hayır. Tabutlar çok rahatsız oluyorlar." Konuyu değiştirdiğini anlayınca göz devirip ona baktım. "Konuyu değiştirmeyi hemen kes Lee Know." Gözlerini kaçırdı.
"Nereden anladın? Oysa çok güzel R dönüşü yapmıştım." Ona bir tekme savurduğumda geri kaçtı. "Hey! Yine ne yaptım?" Omuz silktim.
"Umurumda değil. Sadece evimden gitmelisin."
"Hayır, gitmeyeceğim." Ofladım. "Jisung?"
"Ne var?"
"Yanında uyuyabilir miyim?" Şaşkınca ona baktım.
"Efendim?"
"Yanında uyuyabilir miyim dedim. Yanında uyuyabilir miyim?" Alayla güldüm.
"Tabii ki hayır! Sen kim oluyorsun da bana böyle bir teklifte bulunabiliyorsun ki, hadsiz herif."
"Sen benimle nasıl böyle konuşabiliyorsun peki? Farkındaysan rütbem seninkinden yüksek. Yani benim ile böyle istediğin gibi konuşamazsın. Ancak benim iznim olursa öyle konuşabilirsin." Gerizekalı değilim Lee Minho. Biliyorum.
"Beni öperken öyle demiyordun ama Lee Know." İç çekti.
"Onu karıştırma şimdi." Yok yok o eksik kalmasın.
"Aaa, nedenmiş o? Öperken çok güzel bir şekilde öpüyordun." Çapkın çapkın gülümsedi.
"Güzel mi öpüyordum?" Göz devirdim.
"O anlamda demiyorum, salak şey. Utanmadan öpüyordun anlamında diyorum. Güzel öptüğün falan yoktu yani..." Amk çok güzel öpüyordu.
"Hmm... Anladım. Eee? Yanında uyuyabilir miyim şimdi?" Kafamı iki yana salladım.
"Asla!" Ofladı.
"Ama lütfenn." İç çektim.
"Of, tamam! Ama sadece bir geceliğine olur. Anladın mı beni?" Kafasını mutlu mutlu olumlu anlamda salladı ve yerdeki yastığımı getirip bana uzattı. Yastığı yatağa koyup kenara kaydım ve ona yer açtım. Yatağa yatıp yorganın içine girip beni de hızla kendine çekti ve sıkıca sarıldı. "Hey! Temas yok. Sadece uyuyabilirsin demiştim." Daha sıkı sarıldı.
"Sadece uyumak bana göre değil. Hele de seninle uyuyorsam temas olmadan uyuyamam. Hem senin söylediğin gibi uyursak ne anlamı kalır ki?" Omuz silktim.
"Bana ne ya? Sadece uyu, temas etme." Elini t-shirtümün içine soktuğunda gözerimi kocaman açmıştım. Ondan kurtulmaya çalışmıştım fakat olmamıştı. "Yah Lee Know!" Saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurduğunda karnımda değişik bir his hissetmiştim. Beni öptüğünde ve ya her yaklaştığında hissettiğim o histi bu.
"Ne oldu? Sustun kaldın."
"Bir şey düşü- Ya!" Belimi okşamaya başlamıştı.
"Ya ne ya?" Yanağımdan öpmüştü.
"Öpmesene be adam." Çenesini başımın üstüne koyup belimi tamamen açtı. Kalbimin ritmine yetişemiyordum.
"Tamam, öpmem." Elleri yavaşça belimde dolaşırken dayanamayıp kafamı yukarı kaldırmıştım. "Aman Tanrım. Sen gerçekten benden etkileniyorsun." Göğsüne yumruk attım.
"Kes sesini." Ona baktığımda şaşkınca gülümsediğini görmüştüm. Ellerinin hareketi durmuştu. Beni bırakacağını sanmıştım ama bırakmak yerine eşofmanı biraz aşağı kaydırıp belimi tamamen açmıştı. "Yapma." Acı çekmemden keyif alıyordu sanki. Odanın kapısı açıldığında hızla o tarafa bakmıştım. "Jen nine!" Kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde gülümseyerek bize bakıyordu. Minho'nun durması gerekiyordu, ama asla durmuyordu. "Minho, dur."
"Nedenmiş o?" Nefes nefese kalmıştım. Ama onda anormal hiçbir şey yoktu.
"Çünk- Ah! Yapma şunu. Çünkü Jen nine burada."
"Eee? Buradaysa burada. Ne olmuş yani? Sanki yabancı." Jen nineye yalvaran gözlerle baktım.
"Jennie nine, yalvarırım." Gözlerini kaçırdı. "Lütfen."
"Benim yapabileceğim bir şey yok canımın içi. Kendiniz halletmelisiniz." Minho'ya baktı. "Hamile bırakma çocuğu." Evet, biz vampirlerde iki cinsiyet de hamile kalabiliyor.
"Tamamm. Merak etme." Ve Jen nine gitti. "Eee? Başka bahanen kaldı mı bakalım?" Sinirle derin bir nefes verdim.
"Senden nefret ediyorum." Gülümsedi.
"Seni çok seviyorum." Başımı göğsüne gömdü.
__________________________________________
Atesim var gibi lan usuyorum da
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi / minsung
Fanfiction"Sen vampirsin, kendine gel. Bir peri gibi olman mantığa ters." "Pardon da nerem periye benziyormuş?" "Periler güzeldir. Sen de onlara benziyorsun işte."