Bi sorun olmadıkça her çarşamba öğlen bölüm atacağım, artık ne kadar devam ederse cjqnckms
Bu ficin bir playlisti var btw her bölüm o playlistten şarkı şey ediyorum siz de şey edersiniz böylece
Theme: Linkin Park - Somewhere I Belong
Imagine Dragons - Tied*
"Öyle yani. Kulübe 5 kişi daha bulmamız gerekiyor ki minimum sayıya ulaşıp açabilelim."
Felix anladığını belirtircesine başını salladı. Tek omzuna astığı siyah, kargocu tipi çantasını düşmesin diye omzuna doğru çekti. "Ben de üye olurum isterseniz. Yani... Sesimin pek güzel olduğu söylenemez ama piano öğrenmiştim küçükken. Muhtemelen hala bir şeyler yapabilirim. Bir de yazın bass gitar çalmaya çalıştım ama beceremedim."
"Felix!" Jisung heyecanla arkadaşının koluna yumruk attığında Felix'in çantası omzundan koluna doğru kaydı. Hafifçe geri çekilen Jisung'un gözleri nadiren görülecek biçimde parlayarak bakıyordu yakın arkadaşına. Zaten ancak Felix'e karşı bu kadar açık davranıyordu. "Çoktan 4 kişi olduk bile desene o zaman. Kaldı geriye 4 daha."
Koluna doğru kayan çantasını yeniden omzuna doğru çekti Felix. "Bölümdekilere de sorarım. Müzik kulübüne katılmak isteyen Botanik öğrencileri olabilir."
Jisung her ne kadar içinden, müzik kulübüne katılmak isteyen Botanik öğrencileri olacağını pek sanmıyorum, demek istese de sustu ve başını olumlu anlamda salladı. Felix nadiren sınıfla konuşurdu. Hem, belki bir kişi de olsa gelebilirdi. "Gerçekten teşekkür ederim."
Belli belirsiz elini salladı sarışın olan. "Lafı bile olmaz Hanji." Sonrasında telefonundan saati kontrol etti. "Ben gidiyorum şimdi, ders var."
"Tamam, çıkınca ara bak."
Felix göz devirerek uzaklaştığında Jisung da derin bir nefes alarak adımlarını kantin tarafına doğru çevirdi. Girişe yaklaştığında Minho'nun da kantinde olmasını beklemediğinden rahat bir hisle o tarafa yöneldi fakat masanın diğer tarafında gördüğü Hwang ile adımlarını durdurmuştu.
"Hwang'ın başka işi gücü yok mu ya her fırsatta Minho'nun yanında?"
Masadaki ikili gülerek sohbet ederlerken uzun ve sarı saçlarını salıp yeniden toplamaya çalışan Hwang Hyunjin'in gözleri kapıda onları izleyen Jisung'u bulmuştu. Anlık bir bakıştı ve kapıdaki çocuğu görür görmez belirsiz bir göz devirmeyle Minho'ya dönmüştü bakışları. Gülerek sohbetine devam ederken elbette kapıya sırtı dönük olduğu için Minho Jisung'u görememişti.
Jisung uzamaya başlamış, siyah ojeli tırnaklarını avuçlarının içine batırdı. Bazen yalnızca kıyafetleri değil, ruhu da siyaha bulanıyor gibi hissediyordu. Derin bir nefes aldı ve göğsündeki baskıyı görmezden gelmeye çalıştı. Neden böyle olduğuna anlam veremiyordu ama bir tahmini vardı. O parlak, uzun, sarı saçlara eşlik eden ışıltılı bir gülüş ve cıvıl cıvıl bir kişilik. Jisung'un canını sıkan şey bu olmalıydı.
"Sen dur Hwang." dedi Jisung, gözleri masadaki ikilideyken. Ardından beklemeden kantinden çıkıp fakülte binasına doğru yürüdü. "Sen bekle."
*
"E çok iyiymiş o zaman?" dedi Hyunjin, kapıdaki Jisung'u görüp hiç takmadan Minho'ya döndükten sonra. "Yaz beni de kulübe."
"Şaka mı? Müzik? Sen?"
Minho'nun inanmaz bakışlarına karşılık Hyunjin fenalık geçirir gibi bir şekilde elini alnına koydu. "Ayol ben dansçı değil miyim? Müzikten anlıyorum tabi ki. Müzik, dans, ritm benim ruhum, bütün varlığım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Castle Of Glass | Stray Kids
Jugendliteratur"Az önce o gitar akorlarını doğru bastığına yemin edebilirim Chan." "Bu mümkün değil çünkü ben müzikten nefret ederim Seungmin." * Chanmin, hyunin, minsung, changlix