giriş - eve dönüş

1.5K 114 103
                                    

giriş:

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

giriş:

hâlâ çok güzelsin.

-


Burası benim evim.
Ev, tuhaf bir kavram.
İnsanın dünya üzerinde kendine ait bir yerinin olması, yastığa başını koyunca huzurla uyuduğu bir yerinin olması, gerçekten tuhaf.
Bu işin edebiyatı daha da yapılır aslında. Sadece dört duvarı ve çatısı olan yer değildir ev, diye devam edebilirim ama etmem.

Burası, bu çiftlik benim evim.
Buranın sahibi adımı kendisinden aldığım dedem, tek ailem, en iyi arkadaşım.

Dedem beni bu çiftlikte büyüttü. Aslında, çoğu zaman evden uzakta olmam gerekti. Çok uzaklara gitmem gerekti. Ama dönüp dolaşıp eve geldim. Zaten ev dönüp dolaşıp geldiğimiz yerdir. Ben de, tıpkı şimdiki gibi hep dönüp dolaşıp buraya geldim.

"Asım Emir, durmasana orada oğlum, hadi gel içeri!"
Diyor bahçenin açık mavi demir kapısının önünde duran Gülşah Halam. O esnada ne ara geldiğini anlamadığım Samet elimdeki valizi kapıyor.
"Sallanma Asım abi, yemekler soğudu hep."

Samet'e dönüyorum,
"E yemediniz mi siz daha? Yiyin dedim ben size oğlum."
Sanki suçlu Sametmiş gibi onu azarlıyorum. Çocuk omuz silkiyor,
"Bekleyeceğiz dediler inat ettiler."

"Aman, aferim onlara."
Huysuz bir mırıltıyla elimi Samet'in omzuna atıyorum, onu kendime çekiyorum.
"Ee kerata, anlat bakalım ne var ne yok?" diyorum yanımda sürüklemeye başlarken. Beraber yürüyoruz.

"Her şey aynı vallahi. Sen yokken çok sıkıcı burası zaten."

Sırıtıyorum,
"Öyledir. Ama sen benim yerime geçeceksin işte, bu çiftliğe taze kan takviyesi lazım."

Gülşah Halamın yanına varıyoruz o anlarda. Halam uzanıyor, yanağımdan hızlı bir öpücük çalıyor. Yetmiyor, yüzümü avuçları arasına alıp yanaklarımı sıkıştırıyor.
"Oyy ne kadar özlemişim seni!" diyor sevgi dolu sesiyle. Sırıtıyorum, bir kolumla halamı sarmalıyorum. Diğer kolum hala Samet'in omzunda.

"Ben de seni çok özledim halacığım, çok hem de..." diyorum hiç çekinmeden.

Hasret giderme faslımız bitiyor, yeşilliğin arasındaki taş yolda ağır ağır yürüyerek ilerliyoruz. Bir yandan da gülüşmeler eşlik ediyor ayaküstü sohbetimize.

Sanki her telefon konuşmamızda uzun uzun anlatmıyormuşum gibi halamın "Oralarda ne var ne yok?" sorularını cevaplıyorum. Oralar hep aynı halacığım, bildiğiniz gibi.

İki yanı kavak ağaçlarıyla çevrili alanın ortasına kurulmuş yemek masası görüş açıma giriyor nihayet. Masanın başında oturan dedem beni görür görmez ayağa kalkıyor. Yanına koşuyorum, onunla da kucaklaşıyoruz. Sıkıca sarmalıyor beni dedem,
"Geç kaldın yine çocuğum." diyor. Erken geldiğim hiç görülmemiştir zaten. Hep geç kalırım.

Asım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin