Başlarına geleni askerlere anlattıktan sonra evlerine doğru yürümeye başlayan çocuklar kendi aralarında konuşmaya başladı. Ryuto "Acaba bizi takip etmiş midir?" diye sordu. Louis dalgın bir şekilde "Kim takip etmiş. Askerler niye takip etsin ki bizi." dedi. Desyo "Savaştığımız şeyden bahsediyor Louis. Uykunu alamadın sanırım. Bugün zaten okula gitmedik evde bol bol dinlen. Ama benim de aklım o yaratıkta açıkçası. Umarım ileride bir sıkıntı çıkmaz ancak nedense çok huzursuzum. Sanki her an bir şeyler olacakmış gibi hissediyorum." dedi. Ryuto da Desyo'yu destekledi ve "Ben de onun varlığından çok rahatsız oluyorum. Askerler acilen müdahale ederse sorun olacağını düşünmüyorum ancak onlar da yüksek rütbeli kişilere bağlı. Yani olayı biliyorsunuz. Zenginler yüksek rütbeleri satın alıyor ve iç bölgede rahat yaşam sürüyor. Bu olayın kulaklarına gideceğini bile düşünmüyorum. Birkaç asker kendi başına bir şey yapmak isterse ya da Arcana savaşçıları bunu duyarsa yardım edebilir. Bunları düşünmenin anlamı yok, biz yapabileceğimiz yaptık." dedi. Çocuklar evlerine gittiler. Louis'in çok fazla uykusu vardı ve eve gider gitmez uyudu. Ryuto da okula gitmedikleri için derslerinin sıkıntıya girmesini istemedi ve o gün ders çalıştı. Desyo'nun aklında fazlasıyla soru vardı. Araştırma yapmak için iç bölgeye yaklaşmak zorundaydı. Ulaşabileceği tek kütüphane oradaydı. Ancak kütüphanenin boyutu, kendi evlerinin neredeyse beş katıydı yani aradığını bulma ihtimali yüksekti. Desyo tarih kitapları ile mitoloji kitaplarını toplamaya başladı. Yaklaşık otuz kitap aldıktan sonra bir masaya oturdu ve kollarını sıvadı. Aradığı şey bu bölgede yaşayan eski toplumlar ve o yaratığın soyuyla ilgili bilgilerdi. Saatlerce okuduktan sonra tarih kitaplarının bazı noktaları üstünkörü geçilmiş veya hiç anlatılmamıştı. Bu noktaları tespit edip mitoloji kitaplarını inceledi. Tarih ve mitoloji birleşince kendi dünyalarının gerçeğini keşfetmişti. Desyo başarmıştı. Sonunda kafasını yiyip bitiren sorulara yanıt bulabilecekti.
Geçmişte sadece çöllerde yaşayan bir halk varmış. Diğer ilk insanlar sulak bölgelere yerleşmeye çalışırken bu halk çölleri benimsemiş. İlk yerleştikleri yer olan Kebra Çölü bu halkın daha sonra kuracağı ülkenin de adı olmuş. Kebra Krallığı diğer insanların bilmediği mistik şeylere hakimlermiş. Çöllerin gizemli kumlarının her bir tanesinden bilgi edinmişler. Söylenenlere göre tüm büyü gücünün kaynağı çöllermiş ve onu ilk anlayan Kebra insanları büyü ile bütünleşmiş. Her ne kadar artık büyülü şeyler insanların yaşamının içinde olsa da her zaman Kebra insanları daha üstün bir enerjiye sahipmiş. Ancak hiçbir zaman kibirlenmemişler. Ta ki insanlar çölleri araştırmak isteyinceye kadar. Çölleri kendilerinin sanan Kebra halkı bu bilgileri insanlarla paylaşmak istememiş. Daha sonra tüm dünya Kebra halkına savaş açmış. İnsanları karanlıkta bırakmalarını suç olarak görmüşler. İnsanlık saldırıya gelirken Kebra kralı, gücünün ne kadar fazla olursa olsun diğerleri birlik olduğunda onu düşüreceğini biliyordu. Dolayısıyla bir gün aniden tüm uygarlık yok oldu. Yüzlerce söylenti dolaşsa da büyük bir çoğunluk Kebra Krallığının artık dünyada olmadığını, başka bir boyuta veya gezegene yerleştiklerini düşünüyor. Desyo sevinçle karışık endişe duyuyordu. Bilgiye ulaşmıştı ancak Kebra Krallığının gücü bilinmezdi. Desyo aniden ruhsal bir boşluğa düştüğünü hissetti. Krallık gitmemişti. Sadece kumlara gömülmüştü. Sadece saklanmışlardı. Bunu kimse bilmiyordu ve Desyo'yu en çok bu endişelendiriyordu. Bir gün geri döndüklerinde ki Desyo'ya göre çok da uzak olmayan bir zamanda dönecekler, tüm dünya tehdit altında olacaktı. Ama Kebra Krallığının kendi ailesine ve sevdiklerine bu kadar yakın olması onu bu boşluğa sürüklüyordu. Ne yapabilirdi ki? Ne yapabilirim diye düşünüp durdu. Artık hava kararmıştı. Evine doğru yola çıkan Desyo durmadan düşündü. Artık akıllıca düşünemiyordu. Artık endişelerini durduramıyordu. Aklını dinginleştirip arkadaşlarına ve askerlere bunu bildirmesi gerekiyordu. İnansalar da inanmasalar da yapması gereken buydu.
Sonraki gün düşündüğü gibi herkese her şeyi anlattı. Ancak beklediği gibi çoğu insan inanmadı ve askerler de gülerek karşıladı. Louis ve Ryuto ise kararsızdı. İnanmak istemiyorlardı böyle bir şeye ancak Desyo dediğin için ona güveniyorlardı. Arkadaşlar okuldan çıktıktan sonra bir parka gitti ve kafa kafaya verdiler. Louis "Onlarla savaşmak için gücümüz yeter mi ki? Eğer savaşacak isek antrenman yapmalıyız." dedi. Ryuto "Belki savaşmak için geri dönmeyeceklerdir. Savaşacaklarının bir garantisi yok." dedi. Desyo "Bilmiyorum çocuklar. Ne yapmalıyız hiçbir fikrim yok. Ama eğer savaş olacaksa da ölmemek için Louis'in de dediği gibi antrenman yapmalıyız. Eve dönüp eşyalarımızı alalım. Hem büyü gücünde hem de fiziksel saldırılarda güçlü olmalıyız." dedi. Tekrar toplandılar ve dedikleri gibi çalışmaya başladılar. Bilgilere Desyo hakimdi. Sadece pratikte çalışmalılardı. Birkaç hafta hiç aksatmadan çalıştılar. Ancak çöllerin ardındaki ülke ile sorunlar büyüdü ve Jhura ile olan savaş kızıştı. Halkın savaştan etkilenmemesi şehir tahliye edildi. Apar topar herkes iç bölgelere gitmişti. Bu kadar zenginliğin içindeyken bile günlük bir kere yemek veriyorlardı. Üstelik çadırlarda kalıyorlardı. Louis için sorun yoktu ancak onu öfkelendiren iç bölge halkının bakışları oldu. Louis kendisini pislik gibi hissetti. O bakışlar karşısında rencide olmamak elde değildi. Kendi ülkesinin insanları kendi insanlarına böyle bakar mıydı? Hatta kendi ülkesi kendi vatandaşına zengin olmasına rağmen doğru düzgün yemek bile veremez mi? Louis'in içinde bir şeyler başlamıştı. Düşünceler... Dışarıdaki düşmanlardan daha tehlikeliydi ülkesi. Louis her şeyini devletine adamak için sabırsızlanırken bu yaşanmak zorunda mıydı diye içinden geçirdi. Annesi bu duruma ses etmiyordu. Sadece oğlunun yanında olması ona yetiyordu. İç bölgeye girişleri zaten Louis'i yeterince rahatsız ediyordu ancak yetmezmiş gibi bir de kötü haberler üst üste geliyordu. Bir tüccar Louis'in annesine yaklaşarak konuşmak istediğini söyledi. Tüccar kadının kocasını tanıdığını ancak son zamanlarda ulaşamadığını söyledi. Louis'in annesi endişeyle gözlerini büyüttü. Tüccar "Belki evine dönmüştür diye size sormak istemiştim. Onu arayacağım ve en yakında sizi de bilgilendireceğim. İyi günler efendim, teşekkür ederim." dedi. Louis'in annesi şok içindeydi. Kocası eve gelmediyse ve iç bölgede de değilse nerede olabilirdi. O anda kocasının yaklaşık bir aydır eve gelmediğinin farkına vardı. Louis'in durumları ve şehri boşaltma olaylarından aklına kocası gelmemişti. Artık aklında sadece o vardı. Louis, annesinin bu durumunu hayretle izledi. İçinde babasının başına kötü bir şey geldiğini hissediyordu ama bunu kendine söylemek istemiyordu. Gidip annesine sarıldı ve babasının yaşıyor olması için dualar etti. İki haftadır iç bölgedelerdi. Çadırda kalmaya alışmışlardı. Ryuto ve Desyo bu durumdan çok etkilenmemişlerdi hatta Desyo belki de bu savaş sayesinde Kebra Krallığından kurtuluruz diye düşünüyordu. Ancak Louis'in tavırlarının değişmesini fark etmişlerdi. Neşe saçan çocuk gitmişti. Artık sadece Louis vardı. Arkadaşlarının sormasına rağmen bir şey değişmediğini söylüyordu Louis. Desyo ve Ryuto savaş psikolojisine verdi Louis'in bu tavırlarını.
Dört hafta sonra savaş nihayet bitmişti. İki tarafın da antlaşması ile dış bölge halkı tekrar evlerine yerleşmek için geri dönüyordu. Louis ve annesi gitmeden önce yeniden o tüccar adam geldi. Tüccar "Bayan Aurora, maalesef ki kocanız hayatını kaybetmiş. Çalıştığı yerde herkes iş kazası dese de tam olarak kimse nasıl öldüğünü görmemiş. Yarın kocanızın bedenini dış bölgeye gönderirim. Çok çalışkan ve sadık bir adamdı. Onunla tekrar iş yapmak istiyordum ama kadere bak ki artık o yok. Böylesine kötü bir haberi verdiğim için çok üzgünüm. İyi günler Bayan Aurora." dedi ve uzaklaştı. Louis ve annesi gözyaşlarına boğulmuştu. Herkes yanlarından geçip gidiyordu. Louis, babasının nasıl öldüğünü bile bilmiyordu. İnsanların bu kayıtsızlığı onu deliye çeviriyordu. Louis annesine sarılarak ağlıyordu. Louis'in annesi yıkılmıştı. Yağmur yağmaya başlamıştı. Herkes günlük yaşantısında devam ediyordu. Louis tüm bu insanlardan nefret etti. Tüm bu yaşananlar bu zengin insanların ve kendi ülkesinin suçuydu. Babasını ondan koparmışlardı. Louis ne yapacağını bilemiyordu. Böyle bir acı karşısında ne yapabilirdi ki insan. Louis son yaşananlardan sonra adeta patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyordu. Neden, diye düşündü. Neden benim başıma geldi bunlar; neden hak ettim bunları, diye aklından geçirdi. Annesine sarılı bir şekilde duruyordu hâlâ. Annesi ağlamaya devam etse de Louis artık ağlamıyordu. Aklından sadece düşünceler geçiyordu. Louis birkaç dakikalığına gerçeklikten kopmuştu. Yalan mıydı her şey? Ülkesi, vatandaşları, hayali... Her şey pis bir düzenin parçasıydı. Louis bu pis düzeni istemiyordu. Belki de Kebra Krallığının saldırıp her şeyi yok etmesi daha iyi olurdu. Keşke öyle olsaydı dedi içinden. Birkaç gün sonra babasını gömdükten sonra Ryuto ve Desyo, Louis'in yanında oldu. Louis günlerce konuşmadı, sadece düşündü. Artık düşünceleri olgunlaşmıştı. Okula tekrar döndüğünde etrafına baktı. Herkes eskisi gibiydi. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Louis, artık babasını düşünmenin anlamı olmadığını biliyordu. Artık hayalleri de daha büyüktü. Ancak kendisi acı çekerken huzurlu olan diğer herkesten nefret etti. Daima yanında olan, ailesi sayılan mahallesi dışında herkesi öldürmek istiyordu. Louis bu düşünceleri aklından çıkarmaya ve derse odaklanmaya çalıştı. Ama bu düşünceler artık onundu. Her zaman orada olacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiddet: Louis Aurora
FantasyZeki ve yetenekli bir çocuk olan Louis'in zorluklarla dolu hikayesini öğrenmek için hemen okuyabilirsiniz.