Katkısı olan arkadaşım staystrongcnm'a ithafen :) Ayrıca bu arkadaşımın önerisiyle Emre'yi temsil eden şahsı değiştirdim bilginize.. Multimedia; temsili Emre
Sevda'dan Devam...
1 hafta sonra...
Gecenin bir yarısı karnıma saplanan acıyla uyandım. Her yerim ağrıyordu. Hani ateşler içinde yatmak diyorlar ya. Aynen o şekilde yatarken uyuyakaldım. Galiba üşütmüştüm. Gerçi ilkbaharda üşütmek hiç adetim değildi.
Yatağımdan kendimi zorlayarak kalkıp yalpalaya yalpalaya mutfağa gittim. Başımdaki sızı uykudan yeni uyandığım için yavaş yavaş tekrar kendini gösteriyordu. Buzdolabından bir ağrı kesici alıp bardağa koyduğum suyla kendimi zorlayarak yuttum. Yatağıma geri gidip uyumaya çalışmadım. Bu halde uyuyamayacağımı gayet iyi biliyordum. Her ne kadar başımın ağrısı olsa da yapacak bir şeyim olmadığından laptopumu açtım. Yatağıma oturup kucağıma koydum. İlk işim twitter hesabıma girmek oldu. Bazı takipçilerim olmuştu artık. Yeterince takipçim olunca Emre'yi takip etmeliyim. Şu halde ezik gibi bir hesapla etmemeliydim. Takipçi sayımı hızla artırmak için öncelikle düzgün bir profil gerekliydi. Profil fotoğrafı koyulan bölüme yüzümün yarısını gösteren güzel çıktığım bir fotoğraf koydum. Açıkçası bunları yaparken biraz tereddütlüydüm. Sonuçta Emre'nin bu tarz şeylere değer verdiğine dair bir şey görmemiştim. Hatta aksi bile olabilirdi. Ama denemekten zarar gelmezdi. Profil hesabımı düzenleyip twitterda dolanmaya başladım. Emre'nin hesabı gizli olduğundan tanıdık takip ettiklerime göz atmaya başladım. Mesela Hande. Hesabı dolu doluydu. Ona ithafen tweet paylaştım.
"Unutulduk galiba hemencecik @hande.skr"
Twitterda dolanmaya devam ettim.
Turan'ın twitter hesabı çok abuksubuktu. Bir kere duvarında ne ararsanız konuşmuş. Ama hiç hristiyanlığa dair bir şey yoktu, çok ilginç ve ilginç aileye sahip biriydi. Daha fazla oyalanmayıp laptopu kapattım. Uzun süre bakmak can sıkıyor zaten. Bomboş çünkü.
Yarım saat filan sonra ağrılarım önceye oranla hafiflemişti. Öylece yatıyordum sadece. Sabahı beklemek işte. Lavobaya gitmek için yerimden kalktım. Tabii kalktığım gibi yatağa çakıldım. Bir an kalkınca gözlerim kararmıştı. Halime bakılırsa bugün okul iptal. Bir daha kalkmayı denemeye lüzum olmadığından tekrar yatağıma sokuldum. Ne kadar böyle bekledim, tahmin bile edemem. Ama annemin kapıyı açıp
"Çok geç kaldın Sevda. Hadi kalk" demesinden baya bir süredir bu durumda olduğumu farkettim.
"Anne. Her yerim ağrıyor. Başım dönüyor. Bugün okula gitmeyeceğim" yerimden kıpırdamadan, gözlerimi açmadan mırıldanarak söyledim bu cümleyi.
"Bahane mi bu? Okulu sevmedin dimi?"
Neden böylesin anne?
"Anne gerçekten. Lütfen!" diyerek hafifçe doğrulup anneme baktım.
"Sevda. Kızım yüzünün hali ne?"
Ödüm galiba ciddi ciddi patladı. Mecazi değil.
"Ne? Ne olmuş yüzüme?"
Hasta halimle bile cırlayabilirim ben.
"Solmuş. Gözlerinin altı mor birer torbacık olmuş. Sen iyice dinlen. Ben bir bitki çayı getireyim. Bekle"
Oh be. Bu halin geçici olduğunu biliyorum en azından. Yüzümde felaket anormal bir şey var sanarak cırlamam boşunaymış. Ama zaten Emre bu halde bile suratıma bakmıyor, sonra kalıcı bir şey olsa nasıl bakar? Kızmayın. Evet. Hala unutmadım. Hala umudum var. Sonuçta bir gün evlenecek dimi? E biri bulmak zorunda. Geleceğe dair kurduğum ama bastırıp tekmelediğim hayaller tekrar gün yüzüne çıkmaya başlayınca kafamı iki yana salladım. Sanki öyle yapınca saçılıp dökülüyorlar ama napıyım filmlerde felan böyle yapınca rahatlıyor karakterler.