Bu günü tarihe kazımalıyım sanırım, ilk defa alarmımın onuncu kere çalmasından sonra değil de ilk çalışından sonra ayaklandım. Dün kendi kendime yaptığım provaları hatırlayınca yüzümde aptalca bir tebessüm oluştu.
Dolabımın karşısına geçtim ve dün yatmadan önce planladığım elbiselerimi (kot şort ve sıfır kollu yeşil tişört) giydim, makyajımı yapıp saçlarımı düzleştirdim. Çantamı aldım ve koşar adımlarla aşağıya indim, heyecandan zaten hiç bir şey yiyemiyordum, annemle babamın saçma sapan sohbetleri de beni zaten yeterince geriyordu.Daha fazla yiyemeyeceğimi anlayınca annemlere " Ben okula gidiyorum, size afiyet olsun" dedim ve ayakkabılığa doğru yürümeye başladım. Tam beyaz kedslerimi giydim ki babam arkadan seslendi
"Sevda sakın okuldan sonra bir yerlere takılma, akşam bir iş arkadaşımın evine yemeğe davetliyiz".
Gözlerimi devirdim, bıktım şu iş arkadaşlarından. Halbuki ben bugün çıkışta Emre ile konuşacaktım. Off babaaa. Tabii babama içimden geçenleri söylemedim. Her ne kadar Emre'yi sevdiğimi bilse de
" Tamam baba, servise geç kalıyorum, sonra görüşürüz"
demekle yetindim ve bugün erken kalkmama rağmen geç kaldığım için bahçeye fırladım. Servis gelmemişti. Koca bir oh çektim.Servisi beklerken Emre ile yapacağım konuşmayı aklımda tekrar ettim. Beni ona herşeyi çekiyordu. Her tavrı. Hem serseri filan değildi, herkese iyi davranıyordu. Ama kızlarla arasına belli bir mesafe koyuyordu. Okulda ondan hoşlanan tahminime göre çok sayıda kız vardı, çünkü gerçekten yakışıklıydı. Ama ben yakışıklı olduğu için sevmiyordum, gerçekten onun tavırları ve kişiliği hoşuma gidiyordu. E inkar da edilemez şimdi, fiziği de hoşuma gidiyordu.
Servisin korna sesiyle kendime geldim. Servise bindim ve gözümle boş yer aradım. Mert'in yanı boştu. Mert bizim sınıftaydı ve Emre'nin yanında oturuyordu, Emre en çok onunla konuşurdu çünkü Mert te Emre gibi ona buna bulaşmayan bir çocuktu. Ama anladığım kadarıyla Emre gibi dindar değildi. Terbiyeli bir çocuk diye biliyordum sadece. Yanına oturmakta tereddüt ettim. Daha sonra ayakta kalmak istemediğim için yanına oturup başımla selam verirken hafif gülümsedim ve telefonumu şortumun arka cebinden çıkartıp wattsapptan gelen mesajlarıma cevap yetiştirmeye çalıştım. Gelen mesajların çoğu günaydın mesajıydı ve uzun mesajların hepsi Hande'dendi. Hande beni bugün yapacağım itiraftan vazgeçirme çalışmalarına sabahın köründe başlamış. Allah'ım bu kızın işi gücü yok mu ? Kesinlikle bunu yapacağıım.
Hande'ye vazgeçmeyeceğimle ilgili mesaj attıktan sonra kafamı kaldırdım. Mert'e baktım, elindeki telefonla yazı yazıyordu. Sanırım mesaj atıyordu. Offf acaba Emre'ye mi diye düşünerek göz ucuyla mesajı okumaya çalıştım. Ama eli durdu, mesajın devamını yazmıyordu. Devam etmesini bekledim. Etmeyince Mert'e baktım ve bana ters ters baktığını görünce utançtan yanaklarım yanmaya başladı.
" Telefonumun içine düşmene gerek yok, önemli şeyler yapmıyorum zaten"
deyince artık yanaklarımın renkten renge girdiğini daha çok hissettim. Ve Mert'in telefonuna doğru uzatmış olduğum boynumu kendime çektim. Ahh! Mesajı göz ucuyla okuyayım derken ekrana bir yapışmadığımın kaldığını şu an farkediyordum."Şeyyy, ben.. şey san-sandıım" diye saçmalamaya başladım. Aferin bana!
"Emre'yle ilgili bir şey değildi". Ne?! Ne dedi bu. Ağhh. Ağlayacağım şimdii.
"Ne demeye çalışıyorsun Mert?" dedim kekemeliğe tutulmadığıma bin şükür ederken.
"Diyorum ki Emre ile alakalı bir şey yazmıyorum, öyle sandığın için ekrana yapışmadın mı zaten". Off biz okula ne zaman varacağızz.
"Ha-yır, o o yüz-yüz-den de-değil" Ben gerçekten 'Dünyanın en rezil insanı' ödülüne layığımm. Kekelemekle resmen onu haklı çıkardım. Hafif gülecek gibi oldu ve tekrar telefonuna döndü,
"Her neyse seni daha fazla utandırmayacağım merak etme. Zaten ikimiz de Emre için olduğunu gayet iyi biliyoruz. Konuyu uzatmayalım"
Yalandan bir savunma bile yapamazdım şu an. Kekemeliğimi ve patlıcan mı domates mi artık her ne sebzeye döndüysem onu hesaba katarak kendimi rezil etmek istemediğimden önüme döndüm ve okula gelmeyi bekledim.
Okula gelince servisten kendimi resmen dışarıya attım. Okula doğru adım atmaya başladım ki Emre'nin bana doğru geldiğini gördüm, gülümsüyordu. Evett. Emre bana gülümsüyordu. Olduğum yerde çakılı kaldım. Ben de ona gülümsemeye başladım. Ta ki Emre yanımdan geçip Mert ile konuşmaya başlayıncaya kadar. İnanmıyorum. Şu sıra niye bu kadar çok rezil oluyorum. Rezaletime üzülerek sınıfa giderken Hande'nin sesiyle irkildim.
"Ne oldu? Yüzünden düşen bin parça"
Hande'nin sorusuna cevap vermeden sınıfa doğru yürümeye devam ettim.
