Ben geldiiiimmm. Tekrar buralardayımm. Eski hızımla devam edeceğim inşallahh. Bol bol yeni bölüm gelecek. Bu bölüm pek dolu olmadı. Bundan sonrakiler dolu dolu olacak inşallah. Bu arada bir iki bölüm sonra olayların neredeyse hepsi Sevda ve Emre üzerine olacak. Şimdi dolu dolu olan bölümlere zemin hazırlıyorum :)))
Emre sorum karşısında duraksamıştı. Belliki sorum canını sıkmıştı. Başımı önüme eğip cevap vermesini bekledim.
"Allah ne isterse o olur. Ters bir cevap vermek istemiyorum ama benim üzerimden plan kurmazsan memnun olurum"
Şaşkınlıkla iyice eğilmiş olan kafamı kaldırıp baktığımda dönüp gitmeye başladı. Ne diyeceğimi bilemedim. Haklıydı sonuçta. Ben de yüz bulmuş astarını istiyordum. Hande'nin kolumu çekerek beni sürüklemeye başlamasından eve gideceğimizi anlamıştım. Ama ben eve gitmek istemiyordumki.
"Hande, gel az önce hep beraber oturduğumuz yere gidelim"
"Niye?"
"Eve gitmek istemiyorum şimdi"
"Sevda, özür dilerim ama yarın sınav var"
Benim sınavım yoktu.
"Peki. Sen eve gidebilirsin. Yarın benim sınavım yok"
Hande birsürü özür dileyerek gitmeye başladı. Bense Emre'nin ardından nasıl baktıysam ona da aynı bakışları atıp gözden kaybolmasını bekledim. Hande de gözden kaybolunca az önceki oturduğumuz kafeye gittim. Boş bulduğum bir masaya oturup garsonu bekledim. Biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı çünkü bugün haddinden fazla şey yaşamış, haddimden fazla şeyler konuşmuştum.
"Ne istersiniz?"
Gözlerimi masadan ayırmasam da soruyu kimin sorduğu belliydi.
"Çay"
Bir müddet sonra garson çayımı getirdi. Çayımı yudumlarken saatin kaç olduğunu merak etmiştim. Telefonuma baktım. Saat 19:12. Geç olmuştu. Ama babamı arayıp beni almasını isteyebilirdim.
Kaçıncı bardak çayımı içtim bilmiyorum ama karnım çok felaket dolmuştu, nefes almaya yer bırakmamıştım.
"Tekrar çay mı?" diye alayla konuşan garsona döndüm. Çay istemeyecektim ancak inadıma konuştum.
"Evet! Çay"
Yüzünde alaycı gülümsemeyle gelen pislik garson önüme çayı bırakıp gitti. İçecek kadar yerim yoktu ancak arada bir içiyor muyum diye bakan garsona inat yudumlamaya başladım. 20 dakika süren uğraşlarım sonucu son yudumu alıp çayımı bitirdim. Çok geçmeden garson başımda dikildi.
"Tekrar mı?"
İnadıma içesim vardı ama gerçektem artık yerim yoktu.
Yine de pes etmek bana göre değildi.
"Evet!" sertçe tısladım.
Bu alaycı tavrından dolayı garsonu şikayet etmeyi planlıyordum. Ne hadsizlik! Sanki parasını vermeyeceğim, sana ne kaç bardak içtiğimden!
Önüme konan çaya ağlamaklı baktım. Önümdeki masanın siparişlerini alırken alayla bir çayıma bir bana bakan garsonu görünce karnımdaki patlama hissini unuttum. Elime hırsla çay bardağımı alıp dikmeye başladım. Ama gitmiyordu resmen. Yemek boruma geliyordu midemdeki çay. Kendimden iğrenerek bardağı masaya bırakıp lavobaya gitmek üzere ayağa kaktım. Tabii kalktım kalkmasına ama bir iki adım sonra yere midemin içini dışını boşaltmaya başlamıştım. O kadar çok çay içmişimki kusarken uzun süre nefes alamadım. En sonunda midemde çay kalmadığına emin olduğumda derince bir nefes aldım.