CANSU

50 2 0
                                    

İstasyon!

Karşısında duran şeyin gerçek olup olmadığını anlamaya çalışan Ruslan, iç sesiyle mücadele ediyor; onu susturmaya çalışıyor fakat başarılı olamıyordu. "Bu... gerçek olamaz. Sen gerçek değilsin. Ben burada değilim. Bugün evden hiç çıkmadım. Hiçbir derse girmedim. Ne gömlek değiştirdim ne de sinemaya gittim. Bu filmi hiç izlemedim."

Keyifle izlediği filmden tek bir sahne bile yoktu aklında. O gün ne yaptıysa, nereye gittiyse, kimle konuştuysa, neye güldüyse ya da neye kızdıysa, ne yediyse ve ne içtiyse, hangi şarkılarını dinlediyse, mahcubiyetle kaç kez özür dilemek istediyse ve kaç kez dudaklarından tek bir sözcük dahi dökülmediyse; işte hepsini, şu an kendisine muazzam saflıktaki gözleriyle bakan şu şey götürmüştü. "İnsanlar gözlerinin içiyle gülebiliyormuş demek. Divan şairleri gelişigüzel şiirler yazmamışlar. Anlaşılan, en güzel besteler şu an içinde bulunduğum ruh hali içerisinde bestelenmiş." O her göz kırptığında vurulduğunu hissediyordu Ruslan. Sanki delik deşik vücudundan oluk oluk kanlar akıyordu. Göğsünde hissettiği sıcaklığın sebebi bu olmalıydı. "İzin ver de izlemeye devam edeyim seni. Konuşmana lüzum yok, ben zaten konuşamıyorum. Öylece dur, rahatsız etmem. Edersem söyle ama! Söyle ki gözlerimi kapayayım. Eğer gideceksen... gözlerim kapalıyken git. Görmeyeyim gidişini yahut ne yöne gittiğini. Çünkü... görürsem peşinden gelirim."

İçten içe saçmalamaya başladığını fark etti. Ayaküstü neler diyordu böyle? "Ben ne zaman kırkını geçmiş de evde kalmış, romantik olduğunu düşünüp aslında kimsenin umursamadığı şiirler karalayan, bir de utanmadan sesine buğulu bir hava katıp bunları okumaya çalışan zavallılar gibi konuşmaya başladım? Nasıl cümleler kuruyorum ben böyle?"

Artık iç sesiyle kavga ediyordu:

-Bunları söyleyen sen misin? Gözünü seveyim sus artık.

-İşine gelince konuşuyor, işine gelmeyince sesimi kesmeye çalışıyorsun. Senin söylediğin hiçbir şeyi umursamadığımı defalarca söylemiştim. Ben sana bağımlı değilim.

-Benimle derdin ne senin?

-Seninle bir derdim yok. Benimle derdi olan sensin. Burasının tamamen bana ait olduğunu biliyorsun. Adım attığın her sefer alanımı ihlal ediyorsun. Bir de tutturmuşsun istasyon.

Bir özür dileyecekken nasıl olup da kendisiyle kavga etmeye başlamıştı, anlam veremiyordu. "Sus artık sus! Aptal ben, aptal ben! Kendine gel Ruslan, çık şuradan artık." O an hareket eden dudaklar gördü. O dudaklardan dökülecek birkaç kelimenin geri dönmesi için yeterli olacağını biliyordu. Bugüne kadar her seferinde böyle olmuştu ve şu an tamamen buna bel bağlıyordu.

-Kurtulacağını düşünüyorsun galiba.

-Şimdi kurtulacağım senden.

-Kurtulana kadar benimsin.

-Asıl sen benimsin. Sen, bana aitsin. İhanet ettiğinin farkında mısın?

-Sana ait falan değilim! Ben kimseye ait değilim. Dünyama girdikten sonra senin emirlerinin hiçbir anlamı yok. Ben, seni gerçeklerle yüzleştireceğim. Seni bırakmayacağım.

-Birazdan sesin kesilecek nasılsa!

Gözleri ayıramadığı dudaklar ağır ağır hareket ederken iç sesi tamamen çığırından çıkmıştı:

-Seni bırakmayacağım... Seni bırakmayacağım... Seni bırakmayacağım... Seni bırakmayacağım... Seni bırakmayacağım... Seni bırakmayacağım...

Mükemmel Bir Hayat OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin