BANKA SOYGUNU

27 1 0
                                    

-Hala kapalı telefonu. Nerede, ne yapıyor belli değil!

Elif böyle söyledikten sonra telefonu adeta masaya fırlattı. Merve'yle birlikte, kantinin pencere tarafındaki masalarından birinde oturuyorlardı. Sabahın erken saatlerinde pek bir kimse yoktu kantinde. Masada iki bardak kahve, birkaç çikolata, bir su vardı. Yüzlerde ise sıkıntı... Elif üzüntüsünü ve kızgınlığını gizlemeye çalışmıyordu. İçinden gelmediği gibi başarılı olamayacağını da biliyordu. İçini kemiren merak duygusuna engel olamıyor, aklında dönen onlarca soruya cevap bulamıyordu. Semih, son haftalarda çok değişmişti. Son birkaç günde ise doğru düzgün konuşmamışlardı. Elif başlarda, Semih'in artık kendisini görmek istemediğini düşünse de bunun doğru olmadığını adı gibi biliyordu. Mesele başkaydı. Ortada başka bir şey vardı. Elif'e bilhassa söylemiyordu. Kaç kere sorduysa da Semih her şeyin yolunda olduğunu söyleyip geçiştirmişti. Fakat son günlerde ondan hiç haber alamamak Elif'i fena halde kaygılandırıyordu.

Merve:

-En son ne zaman konuştunuz?

-Dört... belki beş gün oldu. Bir akşam aradım bunu. On saniye kadar konuştuk. "Nasılsın? - İyiyim. - Okulda görüşürüz." hepsi bu kadar.

-Aklına hiçbir neden gelmiyor mu? Yani... insanlar durup dururken değişmez.

-Kaç gece düşündüm bilemezsin. Başta benimle ilgili sandım ama... öyle olsa gelip yüzüme söyler. "Görüşmek istemiyorum, arama beni." der. Bana karşı kötü bir tavrı yok, farkındayım. Son konuşmamızda her zamanki gibi sakindi. Sesinden üzgün olduğunu anlıyorum ama neye ya da kime üzüldüğünü anlamıyorum. Mesele ben olsam hemen anlardım. Hem öyle olsa bile benimle konuşmaz, sizinle konuşurdu. Fakat yalnız benimle değil sizinle de bir şey paylaşmıyor bildiğim kadarıyla. Sen en son ne zaman gördün Semih'i?

Merve hızlıca hafızasını yokladı.

-Herhalde... geçen haftaydı. Ben sınıfa giderken yukarıdan, yurttan indiğini gördüm. Ayaküstü konuştuk. Derse girmedi. Nereye gittiğini sorduğumda da işleri olduğunu söyledi.

-Hali nasıldı? Acelesi, heyecanı falan var mıydı?

-Hayır! Her zamanki gibiydi. Bildiğimiz Semih işte...

-Bildiğimiz? İnşallah gerçekten bildiğimiz gibidir!

Elif ve Merve konuşmasına devam ederken kapıda Ruslan göründü. Elinde telefon, hararetli bir konuşmanın ortasında olduğu hemen fark ediliyordu. Merve ve Elif'i görüne el sallayıp yanlarına doğru gitmeye başladı. Bir sandalye çekip otururken telefonla konuşmaya devam ediyordu:

-Arkadaşım, ne ahiret soruları soruyorsun adama? Bakanla konuşmak istiyorum ya! Bana bakanı ver çabuk!

-Beyefendi! Kim olduğunuzu bilmiyorum. Soruyorum, söylemiyorsunuz. Bakanın şahsi numarasını nasıl öğrendiğiniz onu da bilmiyorum. Ama...

-Ben de sana yarım saattir aynı şeyi söylüyorum. Bu devletin sıradan bir vatandaşı olarak bu devletin İçişleri Bakanı ile konuşmak istiyorum. Çekilsene sen ara...

- ...

Ruslan telefona bakarak, "Yüzüme kapattı." dedi. Elif ve Merve, Ruslan'ın yüzüne tuhaf tuhaf bakıyordu. Biraz önce Ruslan, içişleri bakanıyla mı konuşmaya çalışıyordu, bunu anlamaya istiyordu ikisi de. Ruslan bu hallerini görünce gülerek, "Merhaba kızlar! Nasıl gidiyor?" dedi.

Sıkıntısını bir kenara bırakan Elif:

-Sen biraz önce "bakan" mı dedin? İçişleri Bakanı?

Ruslan, gayet sıradan bir şeymiş gibi, "Evet." dedi.

Merve biraz alaycı bir ses tonuyla:

-Çok merak ettik Ruslan Bey! Senin İçişleri Bakanı ile ne işin var acaba?

Mükemmel Bir Hayat OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin