AKSU

33 1 0
                                    

Cansu... Kızıl, kahverengi karışımı; alevi andıran, upuzun ve kimi zaman örgülü saçları vardı. Simsiyah gözleri meydan okurcasına bakardı. Sevgilinin kaşlarını yaya, kirpiklerini de oka benzeten divan şairleri; şiirlerinin belki de yüzyıllar sonra anlam bulacağını bilmiyorlardı. Yüzünün her iki tarafında da bulunan ve birazcık utandığında bile kendini belli eden allık, bembeyaz tenini ortaya çıkarıyordu. Dudakları her daim kendinden emin bir şekilde hareket ederken, o dudaklardan dökülen her bir kelimenin memnuniyetini yaşamak istiyordunuz. Attığı her adımda peşinden sürüklüyordu rüzgarı. Toprak şefkatini hissettiriyor, güneş yakıcılığını çekiyordu üzerinden. Bir bakışta esir alıyordu karşısındakini. Zihninizin en derin yerlerinde gizlenmiş sarayları bir çırpıda işgal ediyor, ordularını dağıtıyor; celladına aşık olan kurbanlar gibi daha kimse direnemeden ağına düşürüyordu herkesi. Oysa masumiyeti inkar edilemezdi. Gülüşünde bahşettiği hayatlar belki de aldığı canları telafi ediyordu. Sesinin bestesinde uyuyakalıyordu diğer tüm sesler. Işıklar ondan saçılıyor, düşler onunla görülüyor, bilenler adını sayıklıyor, görenler hayal köşklerinde onu resmediyordu. Ömrünün geriye kalanını takas etmişken dahi ölümsüzlüğü çağrıştırıyordu. Şimdi o ölümsüzlüğü paylaşacak biri vardı.

Mimarlık okuyordu ve son sınıftaydı. Sayılı arkadaşı vardı. Ruslan gibi o da arkadaş edinme konusunda pek maharetli değildi. Kendini kitapların hayali dünyasına atıyor, gerçeklikten bir nebze olsun uzaklaşmaya çalışıyordu. Köle gibi yaşadığını düşündüğü yıllardan sonra özgürlüğün tadını bu şekilde çıkarıyordu. Yalnızca kendisine ait birtakım uğraşlar bulan insanların mutluluğunu hissediyordu. Kimsenin elinden alamayacağı yahut almaya çalışmayacağı, arada Ruslan gibi birinin ortak olacağı bir dünyaydı bu.

Sonraki iki ay, Ruslan'ın beklentilerini boşa çıkarmayacak kadar güzeldi. Her geçen gün Cansu'yu daha iyi tanıyor; verdiği kararın doğruluğuyla yüzleşiyordu. Birbirleri için yaratıldıkları hissini daha ilk andan itibaren hissetmeye başlamışlardı. Birlikte olmadıkları vakitlerde birinin aklında hep diğeri oluyordu. Birbirlerine öylesine odaklanmışlardı ki ailelerine sıra gelmemişti henüz. Cansu, şu iki ay içerisinde Ruslan'ın arkadaşlarıyla tanışmış, kısa sürede bu arkadaşlığın vazgeçilmez parçalarından oluvermişti. Kendini sevdirmek için en ufak bir gayret göstermemişti. İnsanları kendine çeken bir tarafı vardı.

Ruslan, bir gün Pala'yla konuşurken (bu arada Pala'yla ahbaplıkları bir hayli ilerlemişti) "Fuzuli'ye sormuşlar: Sevmek mi daha güzel yoksa sevilmek mi?" dediğinde, Pala hemen araya girip "Sevmek..." diye devam etmişti. "Çünkü sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın!" Ruslan, "Biliyor musun usta? Ben sevildiğimi biliyorum ve bu en az sevmek kadar güzel!" diyerek konuşmayı sonlandırmıştı. Ruslan ve Cansu'nun arasındaki bağı en net şekilde özetleyen cümle, belki de buydu. Sevildiğini bilmek ve bunun en az sevmek kadar güzel olması...

Havaların ısınmaya başlamasıyla gezip tozma işlerine ağırlık verildi. Soğuk ve yağışlı günler bunun için pek elverişli değildi. Bilhassa kızlar isteksiz davranıyordu. Ancak bu havalarda itiraz etmeleri mümkün değildi. Genelde örgütlenmeyi Ruslan yapardı. O, telefonu eline alıp herkesi tek tek aramasa, kimsenin kılını kıpırdatmaya niyeti yoktu. Fakat diğerleri, Ruslan'ın kendilerini arayacağı konusunda mutabık gibiydiler. Zımni bir anlaşmaydı bu. Herkes, Ruslan'ın harekete geçeceğini bildiğinden ses etmez; yalnızca telefon açıp buluşacakları yeri ve zamanı bildirmesini beklerdi. Ruslan bu durumdan zaman zaman şikayet etse de kimsenin kulak astığı yoktu. Bu angarya ne kadar istemese de Ruslan'ın boynundaydı.

Son buluşmaları hayvanat bahçesi ve yanındaki botanik parkta olacaktı. Ruslan, Cansu, Semih, Elif, Merve, Buse, Joseph ve Mazhar... O gün oldukça kalabalıklardı. Erkenden yola çıktı Ruslan. Saat 10 gibi botanik parkta, gölün çevresinde yürüyordu. Buraya son ziyareti aşağı yukarı 15 yıl önceydi. Gelirken yolu bulamayacağından biraz endişe etse de korktuğu kadar zor olmamıştı.

Mükemmel Bir Hayat OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin