Yarım saat sonra, parkın hemen bitişiğindeki hayvanat bahçesinde bir kafede oturuyorlardı. Herkesin keyfi yerindeydi. Aksu, kazayı çoktan unutmuş olacak ki kendini sohbete kaptırmış; nefessiz kalırcasına gülüyordu. Ruslan'ın durumuysa o kadar iyi değildi. En başında hafif bir ağrı hissettiği sol kolu, zamanla acımaya ve şu anda elektrik çarpmışçasına titremeye başlamıştı.
Cansu:
-Dirseğin nasıl? Sanki acıyor da belli etmemeye çalışıyorsun.
-Hayır, hayır... İyiyim ben. Zamanın da az düşmedim. Ellerim, dizlerim, dirseklerim... Tatlı canını sıkma sen, oldukça iyiyim.
Bu, belki de Cansu'ya söylediği ilk yalandı. Fakat Ruslan'a sorsanız yalan değildi. Bu, yalnızca kabullenmemeydi. Eğer canı acısaydı ve acımadığını söyleseydi, yalan söylemiş olurdu. Halbuki o, canının acıdığını kabul etmiyordu. O halde iyi olduğunu söylemesi de yalan sayılmazdı.
Aksu gülmeye devam ediyordu. Aksu... En belirgin özelliği kıvırcık saçlarıydı. Kaza sonrası mazur görülebilecek öfkesi dışında gayet güler yüzlüydü. Yaşını gösterdiği pek söylenemezdi. İlk görüşte bir lise öğrencisi andırıyordu. Konuştuğu vakit ise ne söylediğini bilen, karşısındakini dinledikten sonra konuşan, muhakeme yeteneği ve düşüncelerini en anlaşılır şekilde dile getirmesi yönüyle hayli yetişkin bir insanla muhatap olduğunuz izlenimi oluşturan bir yapısı vardı. Kendini bir şekilde yetiştirmişti. Yalnızca konuşmasına ve tavırlarına bakarak bu hayatta ses getirecek işlere imza atacağını söyleyebilirdiniz. Onu bu şekilde büyümeye koşullandıran bir şeyler olabilirdi. Yahut onunkisi yalnızca doğuştan gelen bir yetenekti.
Ruslan:
-Demek bizim fakültedesin? Seni daha önce hiç görmedim. Gerçi... o kadar öğrenci var ki kimin, kaçıncı sınıf olduğunu bilmiyorum.
Joseph:
-Okula doğru dürüst geldiğin mi var? diyerek araya girdi. Gelseydin görürdün elbet.
-Sen Aksu'yu tanıyor muydun peki?
-Hayır.
-Daha önce gördün mü hiç?
-Hayır.
-E o zaman aramızdaki fark ne? Hem bence senin durumun daha acıklı. Ben gelmediğim için görmedim, sen ordayken görmedin.
Aksu, ikisinin tartışmasını gülerek izliyordu. En sonunda araya girdi:
-Aslında okulda olsanız da beni pek göremezdiniz. Ayrıntısını sormayın ama bazı işlerim vardı. Birini arıyordum ve onunda aradığımı buldum.
Ruslan:
-Kimi arıyordun? Çok merak ettim şu an.
Merve:
-Daha şimdi ayrıntısını sormayın dedi. Hem söylemek isteseydi, söylerdi. Üstüne gitme kızın. Üstüne gitme derken... bisikleti kastetmedim tabi.
Bir kahkaha tufanı başladı. Ruslan dışında herkes gülüyordı. Ruslan ağzı açık izliyordu gülenleri. Kahkahalar uzadıkça daha ciddileşiyordu. Ortamın iyice sakinleşmesini bekledi. Gülüşmeler biraz durulunca Merve'ye dönerek:
-Komik miydi bu şimdi? Yaptığınla gurur duyuyor musun?
Merve, Ruslan'ın tavrı karşısında gülmesine engel olamıyordu.
-Hala gülüyorsun bak!
-Hani şimdi sen... bisikletle Aksu'nun üstüne gittin. Ben, onu buraya bağlamaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Hayat Oldu
Ficción GeneralHer birinizin lanet bir hayatı var, birkaçınızın mükemmel...