Tek gözünü açıp tavana baktı. Saatin kaç olduğunu anlamaya çalışıyordu Elif. Tam manasıyla ölü gibi uyumuştu. Ne vakit uykuya daldığını hatırlamıyordu. Öğleden sonra dersten çıkıp hızla çarşıya yönelmiş; sağa sola bakmadan doğrudan yurda gelip odasına atmıştı kendini. Geldiğinde oda arkadaşlarından hiçbirini bulamamıştı. Çantasını bir köşeye fırlatıp yatağının üzerine uzanmış; uyuma gibi bir düşüncesi olmadan gözlerini kapamıştı. Bir süre sükunetin tadını çıkardıktan sonra, ne dinleyeceğini pek de hesap etmeden kulaklıklarını takmıştı. Mühim olan kafasını biraz dağıtması, kendisini bir gölge misali takip eden kuruntularından bir nebze olsun arınmasıydı. Daha önce hiç dinlemediği ezgiler eşliğinde, istemeden uykuya kaptırmıştı kendini.
"Henüz gün ışığı kaybolmadığına göre çok uyumadım." diye geçirdi içinden. "Belki iki, belki üç saat olmalı." Gözlerini kapatarak yalnızca yatmaya devam etti. Neden sonra bir huzursuzluk kapladı içini. Ters giden bir şey vardı. Uyandığı andan beri kendisini rahatsız eden fakat saati anlamaya çalışırken unuttuğu bir şey... İki kulağında da hafif bir acı hissediyordu. Kulaklıklar hala kulağındaydı. Her nasılsa müzik durmuştu. Yalnız unutulan kulaklığın verdiği acı, Elif bunu fark ettikçe artıyordu sanki. Yabancısı olduğu bir acı değildi bu. Çoğu kimsenin yaşadığına inandığı şekilde, bazen müzik dinleme amacıyla kulaklığını takar; sonra araya başka işler girince müzik açmayı unutur ve epey bir vakit sonra kulağında acı hissetmeye başlarken fark ederdi unutkanlığını. Ara sıra okula kadar, herhangi bir şey dinlemeden fakat kulaklar takılı halde gittiği de olmuştu. Yavaşça çıkardı ikisini de. İki kulağını da birkaç saniye ovuşturdu. O ovuştururken acının duman halini alıp usulca uçtuğunu hayal ediyordu. Sırada gözleri vardı. Yatağında doğrulup perdenin açık köşesinden giren güneş ışıklarından ötürü kapattığı gözlerini de iki eliyle ovuşturduktan sonra biraz esnedi. Yorgunluk hissetmiyordu fakat biraz hareket etmenin kendisine gelmesine yardımcı olacağını düşündü. Kalkıp önce üstünü değiştirdi. Okuldan gelince öylece uzanıvermişti. Terlemediği için kendini şanslı sayıyordu. Uyurken terlemek kadar rahatsızlık veren bir his daha bilmiyordu. Bilhassa boynunun terlemesine tahammülü yoktu. Yaz gecelerinde uyanıp sırılsıklam olan üstünü az değiştirmemişti. Neyse ki bu sefer bu histen uzaktı. Üstünü değiştirdi ve bir bardak su içti. Aç değildi. Üstelik odada hala yalnızdı. Sıkılmadan yapacağı bir şey yoktu o an. İstemeden de olsa telefona uzandı eli. Arayan yoktu. Son aradığı kişiyi bir kez daha aradı. Uzun uzun çalmasına rağmen açan yoktu. Bu durum Elif'i hiç şaşırtmadı. Zaten şu son günlerde ne zaman bu numarayı arasa ya telefon kapalı oluyor ya da telefon çalıyor fakat açan olmuyordu. "Tek cevapsız arama yeterince iyi bir cevap." diyerek tekrar aynı numarayı aramaktan vazgeçti. Başka bir numarayı aradı. Bunu da açan yoktu. Yine de bir öncekinde olduğu gibi tek aramayla yetinmeyip birkaç kez tekrarladı. Netice olumsuzdu. Telefonu kapatarak üzerinde uyumuş olmasına rağmen neredeyse hiç bozulmamış yatağa fırlattı. Odadaki üç sandalyeden birini çekti, ters bir vaziyette oturdu. Kollarını sandalyenin üstünde birleştirmiş, başını da kollarının üstüne koyarak yere bakıyordu. Özellikle baktığı bir yer veya bakarken düşündüğü bir şeyler yoktu. Farkında olmadan dalıp gitmişti. Başını kaldırmadan gözleriyle çantasını aradı. Yatağın uzak ucunda yatıyordu çanta. Bir an tereddüt etse de kalkıp aldı çantayı. İçinde bir şeyler arıyor bir yandan da kapıya bakıp gelen var mı diye kontrol ediyordu. Nihayet bir sigara paketi ve bir kibrit çıkardı. Yurtta sigara içmek adeti değildi lakin ara sıra, canı sıkıldıkça içerdi. Yalnız yakalanmaktan da korkmuyor değildi. İçeride sigara kokusu kalmasın diye balkona çıktı. Tek seferde yaktı sigarayı. İçine derin bir nefes çekerken yüzünde nedenini bilmediği bir somurtuşla batan güneşi izlemeye koyuldu.
Ruslan beşinci kez çalan telefona da cevap vermedi. Elif arıyordu fakat ne diyeceğini bilemediği için açamıyordu telefonu. Nihayet beşinci aramadan sonra Elif vazgeçince, rahat bir nefes aldı. Şu an Semih'le birlikte bankanın tam karşısındaki kaldırımda oturuyorlardı. İkisi de tek kelime etmiyordu. Ruslan banka soyma fikrini fazlasıyla aptalca buluyor; Semih'in neden böyle bir işe kalkıştığını öğrenmek dahi istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Hayat Oldu
Ficción GeneralHer birinizin lanet bir hayatı var, birkaçınızın mükemmel...