Ruslan öğleden sonra üç civarında uyandı. Yorgunluğu geçmemiş aksine, uyuduğu her saat katlanmıştı. Gözlerini açtığı an yataktan fırladı. Çıkmasa, hafta sonuymuş gibi bir süre daha yatakta dönüp duracağından emindi. Gündüz uykularını sevmiyordu. Uyuduğunda o günü kaçırdığı hissine kapılırdı. Günü kaçırmak, belli bir saatteki otobüsü kaçırmak gibiydi. Nasıl ki bir otobüsü kaçırdığınızda sonrakini beklersiniz, Ruslan da bir günü kaçırdığında diğerini bekliyordu. Sabaha karşı geldiğinden hemen yatağa girmiş, bir saat kadar dönüp durmuş; nihayet, okula giden çocukların bağırışları ve çok net işittiği okul zilinin eşliğinde uyuyakalmıştı. Yorgun olmasa hiçbir güç onu uyumaya mecbur edemezdi.
Gündüz uykularını sevmiyordu belki ama gece uyuduğu da söylenemezdi. Üniversite sınavında umduğunu bulamayınca tüm bir seneyi evde çalışarak ve kendine daha fazla zaman ayırarak geçirmeye karar vermişti. Arkadaşları farklı şehirlere dağıldığından, daha yalnızdı. Artık daha az konuşuyor, daha çok düşünüyor, neredeyse hiç uyumuyordu. Bünyesi yavaş yavaş uykusuzluğa alıştı. Önce iki, sonra üç derken sabaha karşı dört oldu. Uykusuzluk her tarafını sarıyor, rahat bırakmıyordu. Birkaç ay sonra geceleri yaşayıp gündüzleri uyuyan birisi olup çıkmıştı. Vampir gibi bir hayat sürdüğünü söylemek belki de onun için yapılacak en iyi benzetmeydi. Tek ihtiyacı ise "kan"dı. Peki neydi bu kan? Cevabını bugün dahi bilmiyordu.
Bugün yaşadığı uykusuzluk, o günlerden mirastı. Ama bu soruna kendince bir çözüm bulmuştu. Erken uyanıyordu. Ne kadar geç uyursa uyusun erken uyanıyor, böylelikle günü kaçırmıyordu. Eskisi kadar kötü olmadığından arada sırada uyuyakalmaktan şikayetçi değildi.
Üstündeki uyuşukluğu atmak için birkaç dakika egzersiz yaptı. Aç değildi fakat akşama da çok kalmamıştı. "Günü kaçırdığıma göre bugün, o gün." dedi. "Bu sefer daha iyisini yapacağım. Kimse yemek yapmayı ana karnında öğrenmiyor." Son zamanlarda yemek yapmayı öğrenmeye çalışıyordu. İlk denemesi göze kolay görünen pilavdı. Biraz lapa olması dışında başarısız sayılmazdı. Fakat biraz destekle çok daha iyisini yapacağına inanıyordu. Tüm malzemeleri önüne yığınca Merve'yi aradı:
-Hiç soru sormadan bana pilavın nasıl yapıldığını anlat.
Duyduklarının doğru olup olmadığını anlamak isteyen Merve:
-Ev erkeği mi olacaksın yoksa? diyerek gülmeye başladı.
"Soru sorma demiştim." diye tekrarladı Ruslan. "Hadi anlat. Ben de geçen seferki eksiklerimi bulmaya çalışayım."
Merve:
-Pirinci yıkadın mı?
-Yıkadım.
-Ilık suda beklettin mi?
-Beklettim.
-Peki suya tuz attın mı?
Ne kadar önemli olduğunu bilmiyordu ama bir eksiği ortaya çıkmıştı. Hemen suya tuz attı. Merve anlatmaya devam ediyordu:
-Yağ kızınca pirinci kavur. Ardından suyunu ekle. Suyu ekledikten sonra kapağını kapat ama sonra kapağını hiç açma, pilavı hiç karıştırma. En önemli noktası bu. Ha unutmadan biraz da limon sıkabilirsin.
Ruslan limon sıkabileceğini ve kapağı kapattıktan sonra hiç karıştırmaması gerektiğini henüz öğrenmişti. Merve, "Ölçeği biliyor musun?" diye sordu. "Bildiğimi düşünüyorum. Bire, bir buçuk değil mi?" diyerek soruya soruyla karşılık verdi. Merve, "Aynen öyle olacak." diye cevapladı. "Sana güveniyorum. İyi bir ev erkeği olacaksın."
Karşılıklı gülüşmelerle telefonu kapandı. Ruslan telefonu elinden bırakmadan hemen Mazhar'la konuştu. Mazhar, Semih'in liseden arkadaşıydı. İkisi de üniversite için Bursa'ya geldiklerinden dostluklarına ara vermek zorunda kalmamışlardı. Ruslan, Semih vasıtasıyla tanıştıktan sonra Mazhar'la hemen arkadaş oluvermişti. Mazhar biraz maceraperest bir ruha sahipti. Bu bakımdan Ruslan'a benzese de ikisi arasında önemli bir fark vardı: Yeşil pasaport... Mazhar birkaç ay önce gemiyle Yunanistan'a geçmiş, oradan da İtalya'ya doğru pedal çevirmişti. Anlattığına göre İtalya'daki son günlerinde havaalanında çadır kurup yatmıştı. Ayrıca isteseydi Papa'yla tanışabileceğini iddia ediyordu. "Uçağa binmek için bisikletimi paketliyordum. Arjantin'den gelen beş kişilik bir bisiklet ekibiyle tanıştım. Papa'dan randevu aldıklarını söyleyip beni de davet ettiler. Bisikletim o halde olmasa bu fırsatı kaçırmazdım." diyerek o beş kişinin Papa'yla çektirdiği fotoğrafı göstermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Hayat Oldu
Ficción GeneralHer birinizin lanet bir hayatı var, birkaçınızın mükemmel...