KABİL

34 1 0
                                    

O gece herkes daha huzurlu uyumuştu. Elif tüm gün bekledikten sonra Semih'le konuşunca rahat etmişti. Merve, Elifin telefonuyla iki arkadaşı adına da sevinmişti. Cansu, ertesi gün babasıyla Ruslan'ın görüşecek olmasından ötürü hayli heyecanlıydı. Joseph ve Buse hiçbir şey olmamış gibi Gemlik'e dönmüşlerdi. Semih aynı gece Mazhar'ın evinde kalmış, nihayet kardeşi için gerekli parayı bulduğunu düşünerek aylar sonra sıkıntısız bir uyku çekmişti. Mazhar başta biraz korksa da ilerleyen saatlerde umursamaz bir ruh haliyle, "Her şey olacağına varır." diyerek en kötüsünü düşünmemeye son vermişti. Ruslan ise zaten yorgun olmasına rağmen uyumamış; karanlığın ortasında neredeyse sabahın ilk ışıklarına dek bir başına oturmuştu. Ertesi güne hazır değildi.

Aynı günün öğle saatlerinde Kürşat, küçük oğlu Hurşit'i yanına çağırarak açık bir şekilde Ruslan'ı öldürmesi emrini vermişti. "Aksu bu işi yapamayacak. Ona fazla güvendim. En kısa zamanda o iti geberteceksin!" dediğinde Hurşit'e söyleyecek bir söz kalmamıştı. Memnuniyetle kabul etti Hurşit. En başından beri Aksu'nun bu işten uzak durmasını istiyordu zaten. O, katil olmamalıydı. Her halükarda Aksu silahtan uzak durmalıydı. Hurşit babasının yanından ayrıldıktan sonra Aksu'yla görüştü. Aksu her zaman olduğu gibi yine terslemişti onu. Bu sebeple babasının kararından söz etmedi Aksu'ya. Öğrenirse engel olmaya çalışacağını veya yine kendisinin öldüreceği iddiasında bulunacağına inanıyordu. Oysa Hurşit'in ikinci düşüncesi yanlıştı. Aksu, bir insanı öldürmesinin mümkün olamayacağını biliyordu artık. Yıllarca hazırlandıktan sonra yaşadığı büyük hüsran bu gerçeği yüzüne çarparken, içten içe öfkesi de azalıyordu. Yıllarca esiri olduğu nefretin Ruslan'a karşı olmadığını kavramıştı. Değil onu öldürmeyi, dayısını bu işten vazgeçirmeyi düşünüyordu artık. Onun ölmesi yılları geriye sarmayacaktı. Anne ve babası hayata dönmeyecekti. Onunla aynı yaşta olan yalnızlığı, başka bir ölümle sonlanmayacaktı.

Kendisine yepyeni bir hayat kumayı düşünüyordu. Düşünmekten ziyade bunu arzu ediyordu. Hukuk fakültesini bitirmekle başlayacaktı işe. Doğru düzgün bir mesleği olacaktı. Belki de onu çok seven biriyle karşılaşacak, yıllardır eksikliğini hissetti ailesinin yerini, kendi elleriyle kuracağı ailesiyle dolduracaktı. Hiçbir kimseden ve hiçbir şeyden nefret etmeden, intikam peşinde koşmadan, öfke nöbetleri geçirmeden yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu keşfetmek istiyordu.

Öğleye doğru yağmur şiddetini iyice artırmıştı ve duracak gibi de görünmüyordu. Neredeyse bir buçuk gündür aralıksız yağıyordu. Rüzgar ise dünün aksine bir miktar hız kesmişti. Bulutların karanlığı görenleri korkutacak tondaydı. Henüz öğle saatleri olmasına rağmen ortalık, güneş batmışçasına kararmıştı. Fırtınadan yorgun düşmüş ağaçların bazısı yan yatmış, bazısı kökünden sökülmüştü. Yıllara meydan okuyanları ise aynı şekilde bu fırtınaya da meydan okumuştu. İnsanlar doğaya direnecek güçleri bulunmadığını kabullenircesine sokakları, meydanları boşaltmıştı. Ancak zorunda kalanlar çıkıyordu dışarı. Onlardan biri de Ruslan'dı.

Yağmura aldırmadan motoruna atlamış; şehrin çok da dışında olmayan fakat hali vakti yerinde kişilerin kaldığı konusunda da kimsenin tereddüdü bulunmayan, lüks evlerden oluşmuş sitelere kadar gelmişti. Cansu'yu birkaç kez bıraktığı kapının önüne geldiğinde onu, kendisini beklerken buldu. Ruslan kaskını çıkardıktan sonra Cansu'ya doğru yürüdü. İlk konuşan Cansu oldu:

-Fazla neşelisin bugün. Yoksa heyecandan mı?

-Hayır, seni gördüğüm için.

Gerçekten de yüzünde anlam veremediği bir gülümseme vardı Ruslan'ın. Cansu'ya sarıldığı an gülümsemesi bir anlığına kayboluverdi. Tekrar yüz yüze geldiklerinde bu sefer Cansu gülümsüyordu. Birlikte eve doğru yürürlerken, "Babamla ne konuşmak istediğini biliyorum." diye Ruslan'ı yokladı. Esasen konunun ne olduğu bilmiyor, sadece tahmin ediyordu. Ruslan, "Zaten her şey ortada değil mi kuzey yıldızı?" diyerek karşılık verdi. Yol boyunca Cansu babası konusunda bir şeyler anlatıp durdu. Ruslan'a tavsiyeler verdi. Buna ihtiyacı olmadığını düşünüyordu Ruslan. Belli etmemeye çalışsa da sırf bir bakanın karşısına çıkacak olmak onda yalnızca can sıkıntısına neden oluyordu. Siyasetçilere karşı öteden beri ön yargılıydı ve bu ön yargı Cansu'nun babası için de geçerliydi. Şu an umursadığı tek şey yanında yürüyen ve hayranlık duyduğu Cansu'ydu. Sadece onun için katlanacaktı bu görüşmeye.

Mükemmel Bir Hayat OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin