25

1K 65 30
                                    

Daha fazla bir şey görmek istemedim ve koşturarak merdivenlerden indim. Ağlamak istemiyordum, lanet olsun hiç bir şey istemiyordum.
Sakinleşip, nefeslerimi düzene sokmam gerekiyordu ama onu da istemiyordum.
Kaçmak istiyordum, babamı istiyordum.

Ortak salondan çıktım ve astronomi kulesine varana kadar tüm gücümle koştum. Nefes alamadım ve göğsüm yanmaya başladı ama yine de koştum.
Yağmur, yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu. Üzerimde montum olmasına rağmen, rüzgar incecik pijamalarımın içinden  tenimi okşadıkça titriyordum.

Kulenin merdivenlerinden yalpalayarak çıktığımda Mattheo'nun o kızı öptüğü sahne tekrar ve tekrar zihnimde canlanırken sırtımı duvara yasladım ve yere çöktüm.

Burası bana iyi geliyordu, onca yaşanmışlıktan sonra bile.

İçimdeki ses defalarca aptalın teki olduğumu kulağıma fısıldarken gözyaşlarım birer birer yanaklarımdan süzülmeye başladı.

sevilmeye layık değilsin.

Duymak istemiyordum. Ellerimi kulaklarıma bastırdım.

"Sus, sus, sus, sus..."

Defalarca susmasını söylememe rağmen zihnimde yankılanıyordu.

gerçekten seni seven birinin olduğuna inandın mı? kim seni neden sevsin ki?

Gözyaşlarım iyice hızlandırken ne yapacağımı bilemedim ve gözlerimi sımsıkı kapadım.
Parmaklarımı saçlarımın arasına geçirdim ve çekiştirerek kafamı arkamdaki duvara vurmaya başladım. Susmuyordu, hiç bir şeyi hak etmedigimi söyleyen ses gitmiyordu.

"Yeter, sus! Sus!"

Bu gece için teşekkür ederim, tekrarlayalım.

O an kendimi tamamen bıraktım. Hıçkırıklarım geceye karışırken zihnimde yankılanan sesle beraber iyice sindim çöktüğüm yere. Kafamı defalarca duvara vurdum, kopan saç tellerim parmaklarımın arasında dolanırken göğsüm sıkıştı. Nefes alamadım. Gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. Yaşlarla dolu gözlerimden bulanık görüyordum gökyüzünü kaplayan gri bulutları.
Çakan şimşek her yeri aydınlattığında hemen ardından gök gürültüsü yankılandı etrafta. Kuşlar uçuştu, ben öylece izledim. 

Orada dakikalarca, belki saatlerce öylece durdum.
Gözyaşlarım teker teker yanaklarımdan boynuma süzüldü.
Güneş doğana kadar kendi kendime sarılarak kaldım orada.
Gitmek istemiyordum, onu görmek istemiyordum.
Çünkü her gördüğümde o sahne aklıma gelecekti.

Bu gece için teşekkür ederim, tekrarlayalım.

Bu cümle zihnimde binlerce kez yankılanmıştı.
Belki de Tom'un izinden gitmeli ve onu kuleden atmalıydım. Ondan daha iyi olup, işini bitirirdim en azından.

Kendimi azda olsa toparlamıştım, hep toparlardım. Ayağa kalktım ve kuleden son kez aşağı baktım. Belki de ben atlamalıydım, her şey daha kolay olurdu.
Ama çok basit olurdu, bence bu kadar basit ve ironik bir ölümü hak etmiyordum.
Herkes konuşurdu, Tom başaramadı kendini attı.
Bu düşünceyle yüzümü buruşturdum.

Kuleden indiğimde kafamı gökyüzüne çevirdim.
Yağmur artık çok hafif çiseliyordu.

Yerler küçük su birikintileriyle dolmuştu.
Acele etmeden yavaş adımlarla binadan içeri girdim ve ortak salona doğru yürümeye başladım.
Tek bildiğim Mattheo'ya bir daha eskisi gibi bakamayacağımdı. Ve biz asla eskisi gini olamayacaktık. Şuan ona karşı ne hissettiğimi bilmiyordum.

Ondan nefret mi ediyordum, hayır. Ondan istesem de nefret edemezdim.
Ortak salondan içeri girdiğimde kimse yoktu. Kafamı duvardaki saate çevirdim. Saat daha erkendi.
Benim içinse her şey için cok geçti. Bir sene içinde her şeyimi kaybetmiştim.
Her şeyimi.
Gerçi benim için bir seneydi fakat ben olmadan geçen süre bir seneyi aşıyordu.

MATTHEO RİDDLE İLE HAYAL ET ( Askıda.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin