Nerdeyse kimsenin birbirini tanımadığı masada oturan kafası karışık dört beden. Kimseden uzun süre ses çıkmadı.
Uzun boylu, sarışın çocuk boğazını temizleyip çekinerek konuştu.
"İnanın ne oluyor bilmiyorum ama çözmeniz için yardım edebileceğim bir şey varsa bunu yaparım. Son 10 dakikadır havadaki gerginlik yüzünden derim buruştu."
Siyah saçlı, gamzeli genç sarışın olanın söylediklerine hafifçe tebessüm etti.
"Bu biraz karışık bir mesele gibi Soobin hyung."
Hyunjin iç çekip konuşmaya başladı.
"Jeongin, bu Jisung, eski sevgilim. Jisung bu da Jeongin, benim özel olarak birlikte çalıştığım model."
Jeongin dayanamayıp hiç uzatmadan söze atılınca herkes kafasını ona çevirdi.
"Hyunjin geri gel, Jisoo'nun neler dediğini biliyorum ama inan o da hala geri gelmeni umuyor. Bu akşam yola çıkarsak defileye yetişebiliriz."
Jisung kaşlarını kaldırıp büyüyen gözleriyle Hyunjin'e baktı.
"Defileyi yapmadan mı geri döndün ?!"
Hyunjin sinirle ona bakıp sesini yükselterek konuşmaya başladı.
"Beni aldatıyordun !"
"Bunu bahane edemezsin Hyunjin ben senin hayallerinden daha önemli değilim."
"Önceden öyle olmadığından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ?"
Jeongin kendisi de dahil oradaki kimsenin beklemediği bir şey yaptı.
"Sen de benimle yattın Hyunjin, sevgilinin bu kadar önemli olması sana da biraz mantıksız gelmiyor mu ?"
Uzun süre masada oluşan sessizlik sonucu Soobin sessizce oradan ayrılıp üçünü yalnız bıraktı. Bu konu onu aşar gibi gelmişti bu yüzden birinin cenazesi kaldırılmadan kendini temize almak istedi.
Bir kaç dakikalık sessizlik ardından Hyunjin hırsla ayağa kalkıp Jeongin'e döndü.
"Jisoo'yu ara ve akşama orada olacağımızı söyle."
Jeongin'in yüzünde anında kocaman bir gülümseme oluşurken Jisung hala neler olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Çok geçmeden masada tek kalmasıyla kendine gelen siyah saçlı beden restorandan çıkıp geri hastaneye yürümeye başladı. Eve gidip Minho'ya sarılmak istiyordu. Her anlamda zor bir gün geçirmişti.
Yıllar sonra ilk kez annesinin sesini duymuştu. Öğrendiğine göre annesi, babası ve abisi Jisung'un halasını ziyarete Seul'e gelmişlerdi. Halası Jisung'u ne olursa olsun yıl içinde bir kaç kez arardı, dün aldığı telefonla Jisung biraz şaşırsa da yıllık kontrollerinden biri olduğunu düşündüğü için yanıtlamıştı. Telefon hattındaki ses halasına değil de hayal mayal hatırladığı annesine ait olunca donup kalsa da bir kaç kelime edebilmişti. Annesi Jisung'a onu görmek istediklerini söylemişti. Jisung gerçekten ailesini görmek istemiyordu, hayatında yeni yeni düzelttiği bu uzun zamandır geçerli olan düzeni bozmak, keyfini kaçırmak istemiyordu. Ama onlar ailesiydi, yapabilecek bişeyi yoktu. Sadece onlarla bir kaç saat geçirecek ve kendi ailesine, Minho'suna dönecekti.
Jisung'un aklını kurcalayan şey ise Minho'yu yanına almak isteyip istememesiydi. Genç oğlan her zaman Minho'nun ve arkadaşlarının ailelerinin ona ve kendi çocuklarına olan sevgi ve anlayışını kıskanmıştı. Minho'nun annesi Jisung'u çok severdi, ilişkilerini biliyor ve en çok destekleyen kişi de oydu. Changbin ve Soojin'in babası Jisung'u hiç bir zaman onlardan ayrı tutmamıştı. Soojin ve Shuhua'nın ilişkisini ilk başta kabullenmese de ikisi için de çok mutlu olduğu her halinden belli oluyordu. Shuhua ile de oldukça iyi anlaşıyorlardı, Shuhua ve Jisung'u onlar lisedeyken, her yaz kaptanı olduğu gemiye alır, onlara balık tutmayı, yelken açmayı, temizlik yapmayı ve gemi kullanmak gibi bir çok şeyi öğretirdi. Hyunjin'in ailesi hiç bir zaman Hyunjin'in ilişkilerine karşı çıkmamış, hayallerini desteklemiştir. Jisung'u da oldukça garip bulsalar bile her zaman ona saygı duymuş, onu dışlamamışlardır.
Bütün bunları Jisung deli gibi kıskanıyordu. Küçücük bir çocukken bile kendinden kat ve kat büyük sorunlarla ve zorluklarla karşı karşıya gelen Han Jisung, 22 yaşında, arada sırada, hala ailesinin onu sevip kabullenmesini istediği için bir çocuk gibi aynanın karşısına geçip gizlice ağlardı.
Bu zamana kadar Minho'dan sakladığı bir kaç şeyden biri de buydu. Minho'nun ona yetmediğini düşünmesini, sevilmediğini hissettiğini düşünmesini istemiyordu. Minho ona kendisinden sonra en çok yardım eden kişi olmuştu. Han Jisung çok güçlü bir kişiliğe sahip, kolay kolay kırılmaz, ağlamaz, pes etmez, düşmez. Lakin, kırıldığı zaman toplayıp teker teker parçaları birleştiren, ağladığı zaman onu omzuna yaslayıp göz yaşlarını silen, pes ettiği zaman ona inandığını söyleyip elinden gelen her şeyi yapan, düştüğü zaman kaldırmak için bir adım ötesinde olan kişi her zaman Lee Minho olmuştur.
Jisung Minho'yu sadece sevgilisi olarak görmüyordu, aşk onların arasındaki şeyi anlatmak, sevgili terimi aralarındaki ilişkiyi betimlemek için yeterli terimler değil. Minho ve Jisung birbirlerinin hayatlarının merkezinde yer alıyorlardı, ikisi için de durum tamamen aynıydı. Bu yüzden Jisung kendisi için büyük bir adım atarken yanında Minho'da olsun istiyordu. Ailesi belki de Jisung'un hayatındaki her bir sorunun dolaylı yoldan veya direkt olarak sebebiydi, ama Jisung onlarla yüzleşmek istiyordu. Onlara kim olduğunu, kiminle olduğunu, ne yaptığını ve iyi olduğunu göstermek istiyordu. Belki onu yine de kabullenmezlerdi, ama umrunda değildi. Bundan korkmuyordu. Minho onunla olduğu sürece korkması için bir sebep yoktu.
Belki ailesi onu tekrardan dibe çekecek, kırıp dökecek sözler sarf ederdi, belki de halası yine onu döverdi, Minho yanında durup elini tuttuğu sürece üstesinden gelemeyeceği şeyler değildi bunlar.
Kafasındaki yüzlerce düşünceye dalıp gitmiş olduğu için çoktan hastaneye geldiğini fark etmemişti Jisung. Chenle ve Minho aynı yerde sessizce oturup beklemeye devam ediyordu. Siyah saçlı çocuk sessizce ikisinin yanına gidip boş bulduğu bir yere oturdu.
"Herhangi bir gelişme var mı ?"
Chenle başını olumsuz manada sallayıp cevapladı Jisung'u.
"Siz dönün isterseniz, fazlasıyla yardımcı oldunuz. Çok teşekkür ederim her şey için, size her hangi bir gelişme olursa haber vereceğim."
Minho Chenle'nın omzunu sıkıp bir kaç teselli verdikten sonra düşünceli olduğu her halinden belli olan sevgilisinin omzuna elini atıp yanağına kokulu bir öpücük kondurdu.
"Yorgun görünüyorsun."
"Öyleyim, bugün çok zordu."
Minho anlayışla kafasını salladı ve cebinden arabasının anahtarını çıkarıp Jisung için kapıyı açtı.
"Eve gidiyoruz değil mi ?"
"Hmhm, başka bir yere mi gitmek istiyorsun ?"
Jisung hayır manasında kafasını iki yana sallayıp sevgilisinin de sürücü koltuğuna geçmesini bekledi.
"Min, küçükken gittiğimiz uçurum kenarına gidip gün doğumunu izleyebilir miyiz ?"
Minho aklına gelen anılarla hüzünlü bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına.
"Tabii ki Ji."
"Seni seviyorum."
Kızıl saçlı olan hızlıca sevgilisinin dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurup arabayı çalıştırdı.
"Seni seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unqualified || minsung
Fanfiction"Lütfen yine tiyatroda yaptığın gibi becer beni Lee Know. Bunu istiyorum. Buna ihtiyacım var." [yetişkin içerik]