0.2

130 11 31
                                    


Felix'in göğsündeki başını kaldırdı Hyunjin kendine gelmeye başlayınca. Uzun uzun baktı sevdiği çocuğa. Felix onun bakışlarından bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Yaklaştı Hyunjin'e iyice. Alnına bir öpücük kondurdu. Elini yanağına götürdü. Hyunjin anın tadını çıkarmak istiyordu, kapattı gözlerini, öptü Felix'in, yanağındaki elini uzunca.

"Hyunjin... Bir sorun olduğunun farkındayım. Anlatman için seni zorlamam biliyorsun. Sadece yanında olduğumu unutma. Her ne olursa olsun ben daima seninle olacağım. Seni asla yalnız bırakmam." dedi genç adam usulca. Hyunjin' in gözünden düşen yaş Felix'in eliyle buluştu. Felix avuçları arasına aldı Hyunjin'in yüzünü. Baş parmaklarıyla sildi gözyaşlarını. Burukça gülümsedi boynunu bükerken.
"Ağlama... Ne olursa olsun birlikte çözeriz. Yeter ki yardımcı olmama izin ver."

Hyunjin boğazının düğümlendiğini hissediyordu adeta. Ona nasıl ailemi kurtarmak için senden vazgeçmek zorundayım diyebilirdi? Felix ona sonsuz güvenirken ona bunu nasıl yapabilirdi? Onu kendi elleriyle, canını acıtacak birine nasıl verebilirdi?

İşaret parmağını götürdü Felix'in dudaklarına sus dercesine. Susmalıydı Felix yoksa Hyunjin için işler daha da zorlaşacaktı. O da biliyordu Felix'in her zaman yanında olduğunu ama o bu haldeyken bile Felix hiçbir şey sormayıp sadece yanında olduğunu hissettiriyordu. Hyunjin ona sahip olduğu için dünyanın en şanslı insanı olduğunu hissediyordu.

"Susturma beni... Sorun neyse yalnız olmadığını bilmeni istiyorum. Anlatmasan da bu yükün altında ezilmek zorunda değilsin. Merak etme, eminim çözebiliriz."

"Sus... lütfen..." dedi Hyunjin. Elleriyle kapattı yüzünü. Küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladı hıçkıra hıçkıra. Felix sardı onu tüm vücuduyla. Onu böyle görmek Felix'i mahvediyordu. Gözyaşları daha fazla tutunamadı gözlerine. Sevdiği adama elbette destek olmak istiyordu ama onu böyle görmek kendisi için de acı vericiydi.

Hyunjin, Felix'in iç çekişlerini hissediyordu. Ellerini indirdi yüzünden. Sıkıca sarıldı sevgilisine. Onu kaybedeceğine emin gibi sarıldı. Bir daha böyle sarılamayacakmış gibi... Bir daha bu anlara dönemeyecekmiş gibi...

Bir karar vermek zorundaydı. Ailesinden vazgeçemezdi fakat onun için canını bile vereceği sevdiğinden nasıl vazgeçecekti? Eğer kendisini öldürmekle tehdit etselerdi seve seve yapardı bunu biricik Lix'i için. Ailesini karıştırmaları fazla aşağılıkçaydı.

Felix'e neden bu halde olduğunu açıklamak zorunda hissediyordu kendini ama ona bunu nasıl söylerdi? Yok olmak istiyordu, Felix'e bunu açıklamak yerine yok olmayı tercih ederdi. Keşke bir yol olsaydı... Keşke ailesini de sevdiğini de koruyabilseydi Hyunjin.

.......

Birkaç saat sonra kendilerine gelmiş, kahvaltılarını yapmış otururken Hyunjin, Chan'a mesaj atıp onunla önemli bir şey konuşmak istediğini yazdı. Kendisi sağlıklı düşünemediğinin farkındaydı. Felix' e anlatamazdı. Yardım isteyebileceği tek kişiler ağabeyleriydi.

Felix'e markete gideceğini söyleyerek çıktı evden. Yüzünü iyice kapatmış, kendini kimsenin tanımayacağı bir hale getirmişti. O adamlar her yerde olabilirdi. Arabasına binip Chan'ın yanına gitmek için yola çıktı.
Yola çıkalı birkaç dakika olmuştu. Aniden karşısında siyah lüks bir araba belirdi. İçinden dört takım elbiseli, sert yüzlü adam çıktı. Hızlı hızlı yürüyüp arabanın yanına geldiler. Yüzünü kapatsa da tanımışlardı onu. Bunlar onlardı muhtemelen. Ne yapacağını bilemiyordu. Adamlardan biri kapıyı açıp indirdi onu sertçe. Bileğini arkaya kıvırıp yaklaştı.

"Sana söyleneni yapmalıydın..." dedi adam kulağına, dişlerinin arasından fısıldayarak. Kıvırdığı bileğinden aşağı doğru indirdi elini adam. Hyunjin'in parmaklarını kavradı. Üç parmağını geriye doğru yatırmaya başladı.

"Hangi şerefsizin köpeğisin?" diye bağırdı Hyunjin adamın yüzüne. Adam öfkelenerek kırana kadar yatırdı parmaklarını. Gözünden adeta nefret fışkırıyordu adamın. Halbuki o sadece bir elçiydi. O neden bu kadar öfkeliydi?

Hyunjin acı içinde bağırdı. Dayanılmaz bir acı hissediyordu. Parmaklarının kırıldığına emindi. Adam onun çığlıklarını umursamadan arabaya sürükledi. Arabanın içinde ilk yardım çantasıyla oturan bir kadın vardı. Her şey planlanmıştı. Dışarı çıkacağından bile haberleri var gibi gözüküyordu.

Hyunjin acıdan dişlerini sıkıyordu. Parmaklarının acısı bir yandan, vermek zorunda kaldığı kararın acısı bir yandan yakıyordu canını.

Araba hareket etmeye başlamıştı. Bu sırada kadın sanki önceden biliyor gibi kavradı Hyunjin'in sol elini. Bir destek ile sardı parmaklarını sıkıca.
Kadın işini bitirdikten saniyeler sonra durdu araba.

"Geldik. Evine git ve sana söyleneni yap. Eğer yapmazsan ailene veda edersin." dedi karşısındaki adam sertçe. Hyunjin indi arabadan. Dalgın dalgın yürüdü eve doğru. Ağlamak istiyordu, Felix'e sarılıp ağlamak istiyordu sadece. Ona sığınıp her şeyden uzaklaşmak istiyordu. Evin önündeki sandalyeye oturdu. Elinin ve kalbinin acısı onu mahvediyordu. Başına ağrılar girmeye başlamıştı. Ne yapacaktı? Bir çözüm bulmalıydı. Kimseden yardım isteyemiyordu. Ne yapıp edip ailesini de sevgilisini de kurtmalıydı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeli, iyi bir plan yapmalıydı. Yapacağı şey kolay olmayacaktı. Fazla acı verici olacaktı hem kendisi hem sevgilisi hem de ailesi fazla acı çekecekti ama sonunda hepsi kurtulmalıydı. Yapması gereken tam olarak neydi bilmiyordu. Düşünemiyordu, anlayamıyordu. Soğuk kanlı kalabilseydi düzgün düşünebilirdi ama duygusal düşünmek gözünün önünü bile görmesine engel oluyordu.

Belki de bu kendi başına gelmiş gibi düşünmemeliydi. Sakinleşip düşünmeye başladı. Hikayenin güçlü bir kötü kahramanı vardı. İntikam peşinde koşan, öfkesi büyük, çok kötü bir karakter... Birbirini, birbirleri uğruna canını verebilecek kadar çok seven iki genci intikam uğruna yakmak istiyordu. İntikam almak istedikleri kişiyi ailesi ile tehdit edip sevgilisini elde etmek istiyorlardı. Peki sonra... Sonrası yine yoktu Hyunjin'in aklında. Oflayarak kalktı oturduğu yerden. Kapıyı çalıp beklemeye başladı. Felix kapıyı açar açmaz fark etmişti Hyunjin'in elini. Korkuyla tuttu bileğini. Hyunjin acıyla inledi.

"Ne oldu?! Nasıl oldu bu? Nasıl yaptın bunu?" dedi endişeyle.

"Merak etme. Önemli bir şey yok. Markete girerken kapının arasında kaldı." dedi gözlerini kaçırarak. Bu Felix'e söylediği ilk yalandı...

"Emin misin?" diye sordu Felix. Elbette anlamıştı yalan olduğunu.

"Hyunjin... Ah... Her neyse hadi içeri gel. Parmaklarına bakacağım." dedi Felix. Söylemek istediği şeyler vardı ama akışına bırakıp Hyunjin'in kendi isteğiyle anlatmasını bekleyecekti.

~Bölüm sonu~

Ah Hyunjin ah...

Ah Hyunjin ah

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
PAIN ~hyunlix~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin