Valérie en son Nyx'in ona güldüğünü hatırlıyordu. Sonrası yoktu. Kafesinden kaçmayı başarmıştı fakat Nyx onun kaçtığını anlamış,peşine kocaman bir dev takmıştı. Valérie canavarı kanser edip kaçmıştı.
"3 Büyükler ölmez Nyx! Onları yok edemezsin!" Diye bağırdı. Nyx kıkırdadı.
"O kadar emin olma canım. " demişti Nyx. Valérie hızla mağaradan çıkmak için koştu ama çıkış telekinelerle doluydu. Savaşamayacağı kadar telekineliyle...
Alabildiği kadar derin bir nefes aldı. Gözlerini kapadı, hepsinin önünde toz olduğunu hayal etti. Yumruklarını sıktı, güç parmaklarının ucuna kadar geldi. Gözlerini açtığında canavarların hepsinin toza dönüştüğünü gördü. Artık sinirleniyordu. Nyx resmen onunla oyun oynuyordu. Onu yakalayayıp babası Kaos'u uyandırmak için kullanacaktı. Kaos uyanırsa evreni tamamen yok olabilir ve mutlu mesut ilkel tanrılarla yaşayıp giderlerdi. Valérie gözlerini silerek hızla çıkışa koştu. Çıkışa geldiğinde yerin titrediğini hissetti. Bu hissi daha önceden de yaşamıştı. Yeraltının işgal edildiği sırada.
"Kemikler!" Dedi kendi kendine. Hemen karşısında gördüğü büyük beyaz katedrale koştu. Girişte kocaman harflerle BASILLICA KATEDRALI yazıyordu. Arkasına bakmadan içeri girdi. Katedralin içi sanki müze gibiydi. Zaman zaman ülkelerin kullandığı dinler vardı. Fransa'ya doğru ilerledi. Monaco'yu gördüğünde durdu. İşte oradaydı. I. Albert ve ailesi. Soyağacında kendinn ismi yoktu. Bu onu fena yaralamıştı. Üvey kardeşinin adı vardı ama o yoktu. Etrafa bakındı içeride rahibeler yoktu. Dilek defterinin yanında duran kalemi aldı ve soyağacının yanına bir ok daha çıkardı. El yazısıyla "I. Valérie Douglas-Hamilton" diye ekledi. Ailedeki herkesin ölüm sebebi yazıyordu. Kendini bundan mahrum göremezdi. Kendi ölüm sebebini,babasının onu nasıl acı bir şekilde katletmeye çalıştığını, en sert biçimde yazdı. İçindeki acı ve intikam duygusu bir nevzi azalmıştı. Kemiklerin titreşimi geçmişti. Dışarı çıktığında ileride bir kalabalığın toplandığını gördü. Valérie olayı merak edip oraya gitti. Zavallı bir kadın yerde yatıyordu. Hemen kadına yardım etmek için eğildi. Ellerini kadının göğsüne yerleştirdi. Ama bir terslik vardı kadın ne kalp krizi geçirmişti ne de bayılmıştı. Ellerini çekecekken kadın ellerini tuttu,gözleri açıldı, gözleri tıpkı zümrüt yeşili gibiydi. İşte o anda Valérie bunun bir tuzak olduğunu anlamıştı. Kadın,Valérie'nin ellerini sıktı. Yerde yatan kadının bir tarafı gece gibi karanlık bir tarafıda şafak vakti gibi aydınlandı. Kadın ayağa kalktı ve Valérie'ye pis pis güldü. Etrafına baktığında da artık onların insan olmadığını gördü. Hepsi birer kemikten ibaretti. Kemikler Valérie'yi tuttu.
"Melinoe!" Diye tısladı Valérie.
"Uzun zaman oldu değil mi Uyuyan Güzel? " dedi Melinoe buz gibi sesiyle. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Kemiklere de eliyle işaret yaptı. Kemikler Valérie'yi sürüklemeye başladı.
"Kemikler iyi taraftaydı onları nasıl kendi tarafına çektin?" Diye bağırdı Valérie, Melinoe'nin açtığı yarığa girerken.
"Di Angelo bu sene çok zayıfladı,artık kendine verilenleri bile koruyamıyor." Dedi.
"Di Angelo mu? Nico'dan mı bahsediyorsun?" Dedi Valérie.
"Hıhı" diye iç geçirdi Melinoe.
"Bana bak ona bir şey yaparsan kendi elimle öldürürüm seni! Anladın mı? " diye bağırdı Valérie. Melinoe durdu,Valérie'ye döndü.
"Ne dedin sen?" Dedi ona gözlerini kısarak.
"Nico'ya dokunma ve Hazel'a dedim!" Dedi Valérie. Melinoe elini sıktı, Valérie boğazını sıktığını hissebiliyordu.
"Kendi silahımla beni vuruyorsun." diye inledi Valérie. Ellerini kurtarması gerektiğini biliyordu. Melinoe güldü. Başını geriye attı. Valérie'ye acıyarak baktı.
"Ben tanrıçayım unuttun mu? Babam Zeus, annem Persephone. Ben ölü ruhların tanrıçasıyım. Ve birazdan sende benim emrimde olan o zavallılardan biri olacaksın" dedi ve boğazını daha da sıktı. Valérie morarmaya başladı. Ölümü böyle olamazdı. O pis tanrıçanın elinde ölmek istemiyordu. Melinoe arkasını döndüğünde elini sıkmayı bıraktı. Valérie derin bir nefes aldı. "Kaltak." Diye fısıldadı onun duyabileceği bir tonda. Melinoe durdu çok ani bir hareketle ellerini Valérie'nin yanaklarına geçirdi. Valérie yanaklarına tırnaklarını geçirdiğini hissetti. Kanıyordu. "Sesli söyle! " diye bağırdı Melinoe fena kızmıştı. Eliyle kemiklere onu bırakması için işaret verdi. Kemikler ellerini bıraktı. Artık serbestti.
"Sen gerçek bir salaksın! Hatta tanrıçaların en salağısın!" Diye bağırdı Valérie. Elleriyle bir pençe yaptı ve tanrıçanın karnına götürdü. Pençeyi çevirdiği anda Melinoe onun yanaklarını bırakıp acıyla inledi. Valérie ellerini yanaklarına götürdü. Kanamışlardı. Valérie sinirden patlayacaktı. Melinoe'ye baktığında karnından ikor aktığını gördü. Melinoe'nin gözü dönmüştü. Kemiklerine "saldırın!" Diye emir verdi. Kemiklerin sayısı çok fazlaydı. Hepsini öldüremezdi. Güç kullanmak Valérie'yi yoruyordu. Melinoe'de daha çok kemik çıkarıyordu. Ölenlerin yerine daha fazla kemik geliyordu. Gözleri kararmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamazdı. O anda kafasına çok sert bir darbe indi. Biri bir şeyle kafasına vurmuştu. Valérie yere yığıldı. Kemiklerin onu götürmeden önce hatırladığı son şey Melinoe'nin ona zafer kazanmış gibi gülmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 Büyükler Laneti
FantasyAvery'nin hayatı oldukça sıradandı. Annesi ve kardeşi ile ufak bir dairede yaşıyordu. Babasının kim olduğunu öğrendiği zaman herşeyin değişeceğinden habersizdi. Babasının kimliğini öğrendiği gün hayatı yeniden başladı. Ve okulda tanıştığı genç... İk...