Ticci Toby'nin Bilinçaltından Bir Kare

5 1 0
                                    

Karanlığın içinden metal bir aletin yere düşme sesi geldi.
Oda karanlıktı, soluk mavi bir havası olup sabahın ilk ışıklarıyla yarım yamalak aydınlanıyordu.
Perdeler kapalıydı ve içeride metalik kan kokusu vardı. Burnu yakacak kadar yoğun ve keskin bir kan kokusuydu bu.
Duvarlarda işkence görmüş birinin kan lekeleri vardı; anlamsız semboller, el izleri gibi daha pek çok iğrenç, yapış yapış, pis kokulu kan.
Köşedeki çehre tanıdık geliyor. Gözleri kırmızı bir ışıkla parlıyor; bana öfkeyle bakıyor. İçeride cinayet işlenmiş gibi görülmüyor ama bazen, o ayağa kalkmaya çalışıyor. Duvardan destek alıyor, bir iki adım atıyor. Daha sonra elini karnında götürüp, şiddetlice sarsılıyor ve yere yığılıyor. Ancak tek bir acı iniltisi, tek bir sancı çığlığı duyulmuyor.
Şuan gazetelerin üzerine basıyorum. Hepsi ıslak. Tavan da su akıtıyor. Ara ara elimin tersiyle omzumu siliyorum.
Onunla bakışırken dikkatimi dağıtan bu oluyor ve her seferinde ayağa kalkmaya çalışıyor.
Sıkıldım, geldiğim yoldan geri dönüyorum.
Çünkü ilaçlarımın bana halisülasyonlar gösterdiğini biliyorum.
Tiklerim beni rahat bırakmadığı holden aynı vaziyetle geçiyorum. Kambur ve sefil.
Annemin odasının kapısı vahşice parçalanmış. Baltayla üzerinde derin kırıklar bırakılmıştı. Yine de kapıyı açtım; yerde yatan bir kadın ceseti vardı. Oda sıcaktı. Çünkü içerisi yanıyordu. Kapıya yöneldim ve kırık bir parçayı kopardım. Yanan dolaba parçayı tuttum; ucu yanmaya başladı. Daha sonra parçayı annemin üzerine bıraktım ve yatağa geçip dizlerimi karnıma çekerek onu izlemeye başladım.
En azından şimdi kan kokusu azalmış, beni bir süreliğine rahatlatacak yanık kokusu etrafı sarmaya başlamıştı. Saçları birkaç saniyede yok oldu. Kıvılcımlar vahşice yatağın sarkan çarşafına sıçradı. Kalkmakta acele etmedim. Ölü kemiklerinin hepsini teker teker kaldırarak odadan ayrıldım.
Koridorun sonundaki pencereden dışarı baktım. Dışarısı karanlıktı, yağmur bulutları kasvetli bir şekilde süzülüyorlardı. Gökyüzü bir grilikten ibaretti. Taş yol üzerinde, çalıların ve ağaçların arasında duran arabamıza baktım. Hayır, arabama. Soluk kırmızı, farları açık, evi sıcak ışığıyla aydınlatıyor. Bu ortama daha kasvetli bir görüntü veriyor. Derin bir nefes alıyorum.
Gözüm arabanın yanında duran çantalara ve valizlere takılıyor.
Ayrılan kişinin pek bir şeye ihtiyacı olmayacak gibi görünüyor. Elimi soğuk pencereye koyuyorum. Son bir kez bakıyorum ve elimi kaldırmadan arkamı dönüyorum. Sanki hiç gitmek istemiyormuşum gibi elim sadece uzaklaştığımda pencereden ayrılmak zorunda kalıyor. Koridordan geri dönüp aşağı kata iniyorum. Ahşap merdivenler ben inerken gıcırdıyorlar.

Çıplak ayaklarım soğuk tahtalara basarak ilerliyor. Mutfağa giriyorum. Tezgahtaki yıkanmış baltayı elime alıp incelemeye başlıyorum. Belime bağlı olan kılıfına yerleştirip, dış kapıya doğru gidiyorum. Ayakkabılarımı giyip, eşyalarımı araba yerleştirdikten sonra arabayı çalıştırıyorum ve gidebildiğim kadar uzağa gitmeyi umarak geleceğim hakkında iyi düşünmeye çalışıyorum.....

Şiirler ve Diğer HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin