İnsanın nabzını yüzlerce farklı noktada aynı anda hissetmesi mümkün müydü?
Öyle olmasını umuyordum çünkü tam karşımda gözlerini benimkilere dikmiş halde duran bu adamın vücudumda yarattığı etki buydu. Boğazım kurumuş, avuç içlerim terlemişti. Onu gördüğüm her an aynı şeyi yaşıyordum, öyle ki buna yavaş yavaş alışmaya başlamıştım. Yine de karnımdaki ince sızıyla baş etmek kolay değildi.
Birbiriyle alakası olmayan iki insan için oldukça sık karşılaştığımız söylenebilirdi. Ortak çevrelerimizin olduğu su götürmez bir gerçekti ama bu kadarı normal miydi..? Bilemiyordum. Buna karşın aramızda düzgün bir iletişimin varlığından söz edemezdim; genelde en olmayacak zamanlarda birbirimize rastladığımızdan ya destek amaçlı birkaç cümle kurup ortadan kayboluyor ya da örtülü üslubundan ötürü asla anlayamadığım bir şeyler zırvalıyordu.
Yine saçma bir anda birbirimizi bulmuştuk. Artık zayıflığıma şahit olmasını istemiyordum, kimseye kendimi bu kadar ele veremezdim. Ama elimde olmayan bir şekilde, o yanımda olduğu her an çözülüyordum.
Yalnızca bir yıl önce neredeyse her gün gördüğüm ancak hiçbir şey hissetmediğim, hayatımdan aniden çıkmasına rağmen eksikliğini fark dahi etmediğim bu adamın bugünlerde kılını dahi kıpırdatmadan aklımın içini kaplaması olur şey değildi.
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde muhtemelen birkaç saniye sonra düşecek olan yaşları saklamak adına başımı önüme eğdim. Buna karşılık bana doğru iki büyük adım atmış, aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirmişti. Parmakları kendilerine çene ucumda yer bulurken uyguladığı küçük kuvvetle yüzlerimizi az önceki gibi karşı karşıya getirdi. "Saklanma," dedi sakince. Kulaklarımdaki uğultu yükseliyordu. Bu kaç, demekti. Peki ya neden yerimden kıpırdayanıyordum? "Seni tanıyorum, Lucia. Diğerleri bu numaranı yutabilir ama ben..." Dilini damağına vurdu.
Ona dikkatli bakmamıştım hiç. Abril'in ona olan bariz ilgisinden kaynaklanıyordu bu belki de. Hayatı keskin sınırlarla yaşayan biri olmuştum her zaman, benim için arkadaşlarımın ilgi duyduğu erkekler o çizgilerin çok ötesindeydi.
Düşününce, üniversitenin ilk yıllarında geçirdiğim zamanın çoğunda aynı ortamdaydık. Beni az buçuk tanımasını olağan karşılayabilirdim. Ama Pedri'ninki bununla sınırlı değildi. En ufak hareketimin dahi anlamını doğru bilecek kadar iyi gözlemlemişti beni. Tedirgin ediciydi.
"Şu an ihtiyacım olan son şey seninle bu konuyu konuşmak." Her seferinde aynı şeyleri yaşamak, yeniden başa dönmek o kadar yorucuydu ki... Daha yirmili yaşlarımın başında olmama rağmen hayatım bitmiş gibi hissediyordum. Sanki yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı da, zamanımı doldurmak için öylece dolanıyordum.
"O zaman neye ihtiyacın olduğunu söyle." Yanaklarımda gezinen dokunuşları kaybolmuş, bir kolu belime dolanırken öteki başıma küçük bir baskı yaparak boynu ve omzunun arasındaki boşluğa itmişti. "Herhangi bir şey. Yaparım." Sesinde ciddi ve bir o kadar da kararlı bir tını vardı. Ama şansına küssündü, ben bir süredir hiç ciddi olamıyordum. Alaycı bir gülüş dudaklarımın arasından sızıp havaya karıştığında gözlerime bakmak için geri çekildi.
"Bir yıl geriye gitmek istiyorum," dedim bakışlarımı kahvelerinden çekmeden. "Buna gücünün yeteceğini sanmıyorum, Lopez."
•
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.